SOHBET KÜLTÜRÜ VE EDEBİ MAHFİLLER
Bedrettin KELEŞTİMUR
Sohbet Kültürü ve Edebi Mahfiller birbirlerini bütünleyen kavramlardır.
Sohbeti şöyle tanımlayabiliriz; “Sohbet, birbirini tanıyanların, arkadaş, dost olanların, söze dökmeyi çok istedikleri ‘duygular, düşünceler, hayaller ve davranışlardan oluşan bir paylaşımdır.”
Sohbet kavramında; “Sevgi, Dostluk, Yarenlik, Kardeşlik Hukuku vardır.”
Anadolu’da bir söz vardır; “Gönül ne kahve ister ne kahvehane,/ Gönül sohbet ister kahve bahane…”
Bizlerin tarihten süzülerek gelen bir Sohbet Kültürü vardır. Bu kültür, Anadolu’nun birçok ilinde de farklı isimlerle anılmaktadır. Konya’da, “Oturak” Ankara’da, ‘Seymenler/ Ferfene’
Kırşehir ve Çankırı’da, ‘Yarenler’ Elâzığ’da, ‘Kürsübaşı’ Konya’da, “Oturak/Barana”
Eskişehir’de, “Konak Meclisi/ Cıyın Toplantıları” Diyarbakır’da, ‘Velime’ Muş’ta, ‘Divan’
Sivas ve Gümüşhane’de, ‘Herfene’ Erzurum’da, ‘Bar’ Yozgat’ta, “Oda Sohbetleri”
Gaziantep’te, ‘Baran’ Şanlıurfa’da, ‘Sıra Geceleri’ Mardin’de, “Sıra Gezme/ Arifane”
İstanbul ve Edirne’de, “Helva Sohbetleri” Kerkük’te, ‘Çayhane’ sohbetleri…
Kültürü Ziya Gökalp şöyle tanımlar; “Bir milletin dini, ahlaki, akli, lisani, iktisadi ve fenni hayatlarının ahenkli bir bütünüdür”
Bizim Kültürümüzde önemli roller üstlenen “Ahilik 13. yy’dan 20. yy’e kadar Anadolu insanını iktisadi ve sosyal hayatını birleyen, derleyen, geliştiren mükemmel bir yapıdır!” Dostluk ve kardeşlik havası içerisinde ahlak kurallarına sıkı sıkıya bağlı iktisadi bir örgütlenme…
“Tarihi Sohbet Sofraları…” bir yanda Piri Türkistanî Ahmet Yesevi ’den beslenirken, bir yandan da, “Ahilik Kültürüyle” besleniyordu.
Sadık Tural Hoca, “Sohbet…” için ne diyorlar? “Ezelden ebede bilgilendirme ve eğitme sistemi…”
Bizler, sohbet meclislerine; “irfan ocakları…” diyoruz.
Bizim kültürümüzde, “Kıraathaneler” veya “Çayevleri” Sohbet Kültürünün önemli mekânları olmuştur… Gazeteler, Dergiler, Yayınevleri… Sohbet Mekânlarıdır… Ve aynı zamanda, “Edebi Mahfillerdir.” Sadık Kemal Tural Hoca; Sohbet, örgün eğitim ve öğretimin kurumlaşmadığı, 19. yüzyıl öncesinde, bir eğitim ve öğretim yöntemi, bilgilendirme, benzeştirme aracı idi.
Sohbet, “ binlerce yıl, bilgilendirme ve sosyalleştirme süreçlerinin temeli olmuştur.”
Sohbet Kültürüyle; geçmişte önemli konaklar olduğunu söyleyebiliriz… İlim ve irfan sahibi şahsiyetlerin, İlim ve Sohbet Halkalarından hala bahsedilmektedir…
“Sohbetler…” ve “Okuma…” bizlerin birlikte dillendirdiği kültürümüzdür. Prof. Dr. Ramazan Demir “Okumak…” isimli bir makalesinde şöyle der;
“Yüce Yaratanın ilk emri nedir? Bilgi edin… Bilgilen… Bilim al… Bilgili ol… Bunun için de verilen ilk emir, “İKRA” = “OKU”
Okumakla, “Yaratanın bizlere farz olan emrini…” yerine getiriyoruz.
“Yaradan Rabbin adıyla oku! O insanı bir kan pıhtısından yarattı. Oku!
Rabbin karşılıksız iyilik ve ihsan sahibidir.
O ki, kalem ile öğretti. İnsana bilmediğini öğretip belletti”(Alâk Süresi; 14)
Bu sohbetlerin bizim dilimizdeki adı, “muhabbettir…”
Ne diyoruz; “Muhabbetten doğdu Muhammed!”
Biz bu kültürü nereden alıyoruz?
İslam’ın temel muhtevasından bizler bu kültürü almaktayız…
Allah Resulü (sav), vahye ait hikmetleri, hükümleri, uyarıcı beyanlarda bulunmuşlar. Sohbetler etmişler.
O sohbetteki beyanlara, ‘Hadis’ Emanet edilen ‘kelam’ların muhataplarına ‘sahabe’ deniliyor.
Sohbet denilince, ilk hafızalara; “Allah Resulü (sav) ve Sahabe-i Kiram” gelir.
İnsanlık tarihinin en muhteşem sohbet halkasıdır.
Kur’an, Sahabe için; “gelmiş, geçmiş en hayırlı ümmet…” der. O ümmetin en bariz özelliği nedir; “İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz” (Ali İmran, 110)
O yolculuk, bizlere de can alıcı en önemli hayati tavsiyedir. “içinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun!”
Sohbet Kültüründe, ‘Selam, Kelam, Kalbi bir hasbilik, şefkat ve muhabbet...’ Sohbetlerde; samimi dostane bir ortam vardır. Anlaşılır bir dil kullanılır. Her türlü özentiden, enaniyetten, ifrattan uzaktır…
Karacaoğlan; “Mecliste arif ol, kelamı dinle/ El iki sözlerse sen de bir söyle…”
Anlaşılacağı üzere, “sohbet bir edebi metin türüdür!” Sohbetin iki kişi ile sınırlı haline, “sırdaşlık” denilmektedir. Güzel bir söz vardır; “Söyleyen eker, dinleyen biçer!”
Muş İlimizde olsun; Anadolu Coğrafyasında olsun, Sohbetler; Ahmet Yesevi ’den günümüze kadar; İnsanlığı kuşatan bir rahmet, marifet, hikmet çağlayanıdır…
Yunus, Ahi Evran, Hacı Bektaşi Veli, Şeyh Edibali, Ahmet Fakih, Emir Sultan…
Anadolu’yu Aydınlatan ‘erdemli insanlar’ Sohbet (tefekkür) ikliminin kazanımıdır…
Aile içerisinde tatlı sohbetler… Komşuluk ilişkilerinde sohbetler… Arkadaşlar arasında sohbetler…
İlim Meclislerinde Sohbetler…
Her biri, ‘bilgilendirici, kaynaştırıcı, uzlaştırıcı, birleştirici temalara sahiptir.’
Günümüzde, ‘iletişim teknolojileri’ kullanılarak sohbetler daha etkileyici olmaktadır.
Gazete, Radyo, Televizyon, Sosyal Medya… Sohbet Kültüründe, önemli araçlardır!
Yerel Gazetelerimiz, Dergilerimiz, Radyolarımız, Televizyonlarımız… Sohbet Kültürünü şehrin geneline yaymanın heyecanını taşımakta…
Sohbet Kültürüyle; “bilgiye, hikmete, marifete, gönüllere yürüyen ideal toplum…” oluşur.
İmam Rabbani, “Sohbeti, ganimet bilmelidir, Sohbetin üstünlüğü, bütün üstünlüklerin ve kemalin üstündedir…” İmam Gazali “İlmi ile amel eden Âlimlerin ve Salihlerin sohbetine devam et”
“Kişi arkadaşının yolu üzerinedir…”
H. Ziya Ülken, “Milli kinlerin üstünde, insanlık muhabbetli vardır”
Hz. Ömer, “Tevbekarlarla sohbet edin, zira onların kalpleri daha yumuşaktır”
Sohbet, bu toplumun mizacını, kültürel kimliğine dönüşmektedir.
Mevlana, “Muhabbet ve merhamet insanlığın sıfatlarıdır”
O sohbetle Harput’tan, Anadolu’ya bir daha yöneliyoruz;
Gez gör Anadolu’yu bir baştan öte başa!
Divriği’den Bursa’ya, bir Ulu Mabet süsler…
Sinan, heybetle büyür, Vatanın nakışında!
Şehir, yaslanır dağa; Cihangir Otağı dağ…
Bolu, Ayvaz, Köroğlu; Toros Karacaoğlan!
Uludağ kıyamdadır, Aziziye rükûda!
Çanakkale Mahşeri, Şüheda niyazında…
Fırat, Harput’ta Hoyrat; Esintisi, Sakarya!
Antep, Şahin bakışlı; Maraş’ta Sütçü İmam…
Mermi, omuzda sancı, Kağnılar, yürür sessiz…
Anadolu yüreği; Sabır taşır, İlahi!
Ağırlar, Mevlana’yı; Konya’da Meram bağı…
Revan Yolu, Murat’ın; Ufkunda, Bağdat Kapı…
Koca Yunus, gönlüdür; Bozkır Anadolu’nun!
Dört mevsim, yedi iklim; İstanbul, beyaz Lale!
Bir sofra Anadolu; Gönüller Sultanına…”
İstanbul’un en önemli Edebiyat Mahfillerinden birisi de, “KÜLLÜK’TÜR”
Elâzığ Şehrinde bir büyüğümüz sıklıkla bu edebi mahfilden söz ederlerdi. Bu mahfillerde, “Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Mustafa Şekip Tunç, Peyami Safa, Necip Fazıl Kısakürek, Asaf Hâlet Çelebi, Abidin Dino, Sait Faik Abasıyanık, Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Veli Kanık, Cahit Sıtkı Tarancı…” önemli edebi şahsiyetler…
Necip Fazıl, “Küllük’ü bir ‘akademya’ olarak nitelendirmişler”
Küllük, Tarık Buğra’yı besleyen en önemli edebiyat mahfilidir. Tarık Buğra bir köşe yazısında, “Küllük’ten mezun olduğuna…” vurgu yapmışlar. Şurası bir gerçek, “İlim muhiti, sanatı ve sanatçıyı besler!” 50 yılı aşan yazı hayatımızda; içerisinde yer aldığım, F.H.G.Cemiyeti, Gazeteler, Dergiler ve Elâzığ Manas Yayınevi (bizler Gönül Evi diyoruz) her biri bizler için bir edebi hayatımızı besleyen, geliştiren atölye olmuşlar…
Mahfil, sözlük anlamı; “Konuşup görüşmek için bir araya gelinen yer, toplantı yeri…” Belli bir zaman diliminde birden fazla edebiyatçının buluştuğu mekânlar, ‘edebi muhitlerdir’
Bu muhitlere içerisinde yaşadığımız şehirde önem vermeliyiz. Gelişmesi için de katkılarda bulunmalıyız
Ahmet Kabaklı Hoca’nın, yıllar önce Türk Edebiyatı Vakfında başlattıkları, “Çarşamba Sohbetleri…” bir edebi mahfil oluşturmuştur. Elâzığ’da, Manas Yayıncılık da, “Cumartesi Sohbetleri…” ile şehrin önemli bir ilim ve İrfan muhiti olmuştur. Bu muhitlerin artık günümüzde giderek çoğalması en büyük dileğimizdir.