Bedrettin KELEŞTEMUR

Tarih: 28.11.2025 19:38

TÜRK EDEBİYATI VAKFINDA…

Facebook Twitter Linked-in

TÜRK EDEBİYATI VAKFINDA…

Bedrettin KELEŞTİMUR

Ahmet Kabaklı ve Türk Edebiyatı Vakfının bizim edebi hayatımızda apayrı bir yeri vardır. 

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu, Devlet hizmetinden Ocak-1978 tarihinden itibaren emekli olduktan sonra, ilk sivil hayatına can dostu, hemşehrisi Şeyhü’l Muharririn Ahmet Kabaklı’nın büyük emeklerle kurduğu ve bu milletin vicdanının sesi haline getirdiği, “Türk Edebiyatı Vakfı Müdürlüğü ile 4 yılı bulacak tatlı serüvene doğru yolculuğu başlayacaktı…” Elâzığ Şehrinde, “Üstadım, ağabeyim, ruhumun ve sanatımın mimarı” dediği Fikret Memişoğlu ile olan o dopdolu yılların bir farklı efsanevi dönemine adımlarını atıyordu. Destanların Efendisi Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu bu arada, 1980-1981 yılları arasında da, Türk Edebiyatı Dergisinin yazı işleri müdürlüğünü büyük bir başarı, azim, gayret ve vefakârlıkla yürüteceklerdi… Bu dönemde Türk Edebiyatı Dergisinde yer alan isimler; 

Necip Fazıl Kısakürek, Ahmet Kabaklı, Cemil Meriç, Prof. Dr. Ayhan Songar, 

Prof. Dr. Orhan Türkdoğan, Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğlu, Yavuz Bülent Bakiler, 

Sevinç Çokum, Osman Yüksel Serdengeçti, İsa Kocakaplan, Abdullah Satoğlu, 

Ahmet Taşgetiren, Altan Deliorman, Sadri Sarptır, Dr. Emel Esin, Dilaver Cebeci, 

Prof. Dr Erol Güngör, Prof. Dr. Mehmet Kaplan, 

Prof. Dr. Mustafa Kafalı, Gültekin Samancı, Prof. Dr. Faruk Kadri Timurtaş, 

Osman Çeviksoy, Ahmet Güner ve burada ismini sayamadığımız sahasının güçlü kalemleri ile birlikte Türk düşünce hayatına şekil verirler. Özellikle de, Ahmet Kabaklı ve Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun, Harput Kültüründen taşıyarak getirdikleri, “Kürsübaşı Sohbetleri…” Türk Edebiyatı Vakfı Çatısı altında, “Çarşamba Sohbetleri…” olarak tarihe geçecekti. O sohbetlerin mükemmel olduğunu bilirim ve sürekli o ortamda bulunmayı da hayal etmişimdir. O sohbetleri bizler, “Üniversite Gençliği Üzerinde bir Sosyal Mühendislik Çalışması…” olarak değerlendirdik. Yukarıda isimlerini zikrettiğimiz isimlerin herbiri bu coğrafyanın ‘vakıf zihniyetli emektar insanlarıdır’ Her birini kutlar, rahmetle, minnetle, şükranla yâd ederim. Böyle bir mekânda, ‘konuşmacı olmak…’ Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu gibi bir deha insanı anlatmak bizler için de bir onurdur elbette… Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı Serhat Kabaklı’nın o heyecan verici koşuşturması bizlere tabi ki, biricik amcaları olan Ahmet Kabaklı Hoca ve onun büyük emeklerle ayağa kaldırdığı Türk Edebiyatı Vakfını geleceğe taşıma iştiyakı oluyordu. Türk Edebiyatı Vakfı, bir yanda İstanbul’dan Anadolu’ya; beri tarafta da, Türk Dünyasına tatlı bir esintiyle; Gaspıralı İsmail Efendinin tarihi rolünü/ veya misyonunu yerine getirmenin heyecanını yaşıyordu… O misyonun tarihi merkezlerinden birisi de şüphesiz ki, Türk Edebiyatı Vakfıydı… O vakıf hâlihazırda, Türkiye’yi ve Gönül Coğrafyamızı besleyen Piri Türkistanî Ahmet Yesevi ’den uzanan/ veya bizlere manevi bir haz veren gönül çeşmesidir. 26 Kasım 2025 Günü, Çarşamba Günü vaktimizi, ‘İrfan Ocağında…’ geçirdik. Muhterem kardeşlerimiz, Prof. Dr. Hasan Fahrettin Keleştemur, Prof. Dr. Haluk Keleştemur, yeğenim Ferruh Keleştemur bizleri yalnız bırakmadılar… Özellikle de bizleri dinlemeye gelen can dostlara müteşekkir olduğumu belirtmek isterim. Her biri bu coğrafyanın tebessüm eden yüzleri… Allah onlardan razı olsun. Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun yüreklerimizi ısıtan şiirlerinde ne diyorlardı;

'Vatan oğul... Bayrak oğul... Devlet oğul... Can oğul…

Sevmek nedir? Bunu bilen âşıklara Bismillah.

Gazi oğul, şehit oğul, iman oğul din oğul…

Ak döşünden kan fışkıran deşiklere Bismillah.

Düşte gördüm, kanlı başın Peygamberin dizinde

Ocaklara, eşiklere, beşiklere Bismillah.'

“Şol Gökleri kaldıranın

Donatarak dolduranın

Ol deyince olduranın

Doksandokuz adıyla”

İnsanların zihinlerini açan yürekli çağrılara merhaba demeliyiz. Ve bütün dostları da burada yâd etmeliyiz. 

Ağın Gemuhu Köyüne kayıtlı Fethi Gemuhluoğlu, “İnsana dost olmak, fikre dost olmak, coğrafyaya dost olmak, tarihe dost olmak, Kendi vücuduna dost olmak, komşuya dost olmak gibi kademe kademe, ama enteğre, bir bütün içinde bütün dostluklar söylenmeye mecburdur.” Bizleri Türk Edebiyatı Dergisinde dostlarla buluşturan Yüce Yaratan’a hamd-ü senalar olsun. 

Dostlar ve dostluklar asla unutulmaz… Rahmetli Babamız, “bizim dostlarımızla, dostluklarınızda nesiller boyu devam etsin…” derlerdi. Baba dostlarını/ ecdat dostlarını her zaman için yâd ederiz. Bizlerdeki, Türklük sevgisi budur… Atayurt'a olan o derin muhabbetin kaynağı da budur. “Coğrafyaya dost olmak, tarihe dost olmak…” bir bakıma, ‘kendimiz olmaktır’ 

Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nu anlatırken, “Alper Tunga’nın iki bin yıl sonra gelen soluğuydu… Yunus’un dili, Mevlana’nın engin ufku, Sinan’ın eli, Itri’nin sesiydi…” diyoruz. Asıl sevda, dostluk işte budur… Onun şiirlerinde, “bal arısındaki işçilik, ipek böceğindeki zevk, her ilmekte can bulan renklerin senfonisi…” kelimelere mana elbisesini giydiriyor, o ferasetle feryadımız oluyordu…

Sadık Kemal Tural Hoca, “Bugünün bekçileri siyasetçileridir, yarının namusu da şairlerden sorulur!” 

Destanların Efendisinin sözleri sadece yaşadığı zaman dilimi içerisinde değil, o geleceğin tarlasını bir yanda nadaslayan/ bir yanda süren/ toprağa tohumu atan bir dehadır… Bu milletin hafızasından ne Yunus’u ne Şeyh Galip’i ve ne de Yahya Kemal’i silemezsiniz efendim… Destanların Efendisi bizleri, “Hicret” şiiriyle, “Kaşgar’da Ezan Vakti” şiiriyle, “Önkuzu” şiiriyle, “Harput’ta Abideler” şiiriyle ve bunun gibi yüzlerce şiiriyle, ‘bilumum değerlerimize…’ götürecektir. O değerler, yolumuzun üzerindeki ışıklardır. Nur içerisinde yatsınlar, makamları cennet olsun, vefalı dostlara selam ve muhabbetle esenlikle kalınız efendim.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —