MOLLAKENT´İN TARİHİ VE GEÇMİŞİ SERGİ VE KONFERANSLA ANLATILDI

Muş Alparslan Üniversitesi (MŞÜ) Tarih Araştırmaları Topluluğu ‘Geçmişten Günümüze Bir Medrese ve Kültür-Mekan Örneği Mollakent´ fotoğraf sergisi ve konferansı düzenledi

GÜNCEL 23.12.2017 15:31:32
MOLLAKENT´İN TARİHİ VE GEÇMİŞİ SERGİ VE KONFERANSLA ANLATILDI

Tarih Araştırmaları Topluluğu tarafından ‘Geçmişten Günümüze Bir Medrese ve Kültür-Mekan Örneği Mollakent’ konulu resim sergisi ve iki oturumlu konferans düzenledi. Kongre ve Kültür Merkezinde ilk olarak tarihi Mollakent konulu fotoğraf sergisinin açılışı yapıldı. Açılışa Rektör Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat, akademik ve idari personel ile çok sayıda davetli katıldı. Geçmişi yaklaşık bin yıla dayanan Bulanık ilçesine bağlı Mollakent beldesinin tarihi yapısı ve dokusunun yanı sıra medrese ile ibadethanelerinin yer aldığı fotoğraf sergisi yoğun ilgi gördü.

Ardından ‘Geçmişten Günümüze Bir Medrese ve Kültür-Mekan Örneği Mollaken’ adı altında iki oturumlu konferans düzenlendi. Mollakent ile ilgili ilk defa böyle bir çalışmanın yapıldığını belirten Tarih Bölümü Öğretim Üyesi programı organize eden Yrd. Doç. Dr. İrşad Sami Yuca, tarihi ve sosyolojisi ile ilgili değerlendirmelerde bulundu. Mollaketin’in tarihinin Urartulara dayandığını ve 1071 Malazgirt Savaşı ile yeniden hayata geçirildiğini ifade eden Yuca, medrese, Kuleteyn, Asri mezarlık, Medrese, Tekke ve Zaviye Evi, Buzurhane (mum yapma atölyesi), Mutfakhane, Türbe, Hazire, Burç, Tahıl ambarlarının inşasıyla yeniden hayat bulduğunu söyledi.

“MOLLAKENT FARKLI YÖNLERİ İLE HALA KEŞİF EDİLMEDİĞİ DE BİR GERÇEKTİR”

Mollakent’in fotoğraflarıyla bir sergi açarak iki oturumdan oluşan bir konferans düzenlediklerini aktaran Yuca, “Bu konferansın ana teması mikro kültürel, sosyal ve tarih alanlarına temas etmiş olup kadim bir belde ve mekân örnekleriyle dolu olan Muş Bulanık MOLLAKNET beldesi teşkil etmektedir. Hakikaten zengin bir tarih, kültür ve değerlere sahip olan Mollakent adeta Muş ilinin yüz akı denilebilecek yerlerinden birisidir. Sosyal bilimlerin birçok sahasında çalışma imkânı sunabilecek zenginliğe sahip olan Mollakent farklı yönleri ile hala keşif edilmediği de bir gerçektir. Şarki Anadolu diyarında yüz yıllarca ilim, kültür, üretim ve edep gibi değerlerin bir merkezi konumunda olan Mollakent’in ilk etapta nasıl bir coğrafyada kurulduğunu kısaca bahsetmek istiyorum. Mollakent,  Bilican dağının heybetli duruşunun batı yamacında ve eteğinde kuruldur. Yakın çevresinde Liz, Mami, Marnuk dereleri ile içinden geçen Mollakent çayı ile toprakları sulanmaktadır. Tarıma ve hayvancılığa elverişli arazileri ve meraları ile en eski çağlardan beri insanın burada medeniyet kurmasına vesile olmuştur. Mollakent’in Güney’inde Marnuk ve Zoğhur ağaçlık alanları ile insanın bu yörede amaç edindiği medeniyet kurma serüvenine önemli katkıları olmuştur” dedi.

“YAPILAN ARKEOLOJİK ÇALIŞMALARLA İSPAT EDİLMİŞTİR”

Mollakent’in birçok özelliğine değinan Yuca, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bir diğer önemli unsur ise Mollakent’in, Nemrut dağına yakın bir alanda olmasından dolayı Mollakent ve Liz(Erentepe) çevresinde Ahlat taşı dediğimiz ve mekan veyahut yapılaşmaya uygun bir taşın da bu çevrede bulunuyor olması bu beldedeki mimari eserlerin vücuda gelmesinde katkısı yadsınamaz. Ayrıca Mollakent’in eski çağlardan günümüze değin Serhat Bölgesinin Kuzey-Güney ve Doğu-Batı yollarının kesiştiği bir yerde kurulmuş olması onun kültürel zenginliğine önemli katkılar yapan bir diğer özelliğidir.

Bugünkü Mollakent beldesinin kurulu olduğu alan Malazgirt Savaşından sonradır. Ancak beldenin yakın çevresinde insanın medeniyet varlığına dair zengin bir kalıntı söz konusudur. Bu kalıntıların her birine sürekli yeni birisi de eklenmektedir. Geç Demir çağından bu yana bu çevrede insanın mekân edindiği yapılan arkeolojik çalışmalarla ispat edilmiştir. Gün yüzüne çıkan mekan yapıları, el sanatları ve madeni eşya ve paralar Mollakent çevresinin Urartu, Sasani, Roma ve Bizans dönemlerinde çok çeşitli ve zengin bir kültür hayatının yüksek bir dozda aktığına işaret etmektedir. Bu siyasi imparatorluklar dönemlerine ait birçok eser hala görülmeye değer olup günümüz insanının ziyaretini beklemektedir. Bu eserler arasında; Bendepur Kalesi ve Höyüğü (Urartu), Marnuk Kalesi (Roma-Bizans), Ahkend Harabeleri (Urartu-Roma), Kordi Harabeleri (Bizans-İslam Dönemi), Mollakent Nekrepolü (Urartu), Levend Çeşmesi (Bizans), Gâvur Bendi Su Barajı (Urartu).Kral ve Kızı Mağaraları (Roma ve Bizans) Bu Mağaraların duvarlarında ise Hristiyanlığın bu bölgedeki ilk dönemleri ilgili çeşitli motifler bulunmaktadır.”

“DOLAPOK VE DEVHAVAN MAĞRALARINDA ZENGİN ESKİÇAĞ MOTİFLERİ BULUNMAKTADIR”

“Belki bu genç üniversite ve ilin diğer idari bilimlerinin kolektif öncülüğünde yapılacak fizibilite çalışmaları ile bu eserler ilde bir müzenin oluşmasına ve turizme açılması ile ilin ekonomisine ciddi katkılar sunulabilir” diye vurgulayan Yuca, “İslami Dönemde Mollakent 1071 Malazgirt Savaşı ve savaşın kazanan tarafı olan Müslümanlar farklı etnik kimliklere bağlı olmakla beraber İslam’ın hakkim ümmet kolektifliği bilinci ile bu savaşı kazanmışlardır. Savaş sonrasında bu coğrafyada yeni bir kültür inşa olması yanı sıra kısmen de eski kültürlerin üzerinde inşa olacağı için yer yer melez özellikler de bünyesinde barındıracaktır. Bugünkü Mollakent beldesinin kuruluş hikâyesi de Malazgirt savaşına katılmış olan Seyyid Abdülhadi Bağadadi ailesinin savaşta birçok şehit vermesinden dolayı Selçuklu hükümdarı Alparslan’ın dönemin Abbasi halifesi El Mukteda Bin Emrillah Ebu’l Kasım Abdullah Bin Muhammed’e yazdığı mektupta savaşta yararlık gösteren ve ailesinden birçok şehit veren bu seyyid ailesinin durumu hakkında bilgi verir. Halifenin yanıtı ise kısaca bu aileye yeni alınan arazilerden bir temlik vermesini ve ilim-tedrisat ile uğraşmalarını tavsiye eder. Bu tavsiye sonucunda Mollakent ve civarı Seyyid Abdülhadi Bağdadi’ye verilir. Aile Ahlat’tan ilk önce Ahkend denilen yere yerleşir. Burada bir müddet kalındıktan sonra aile üçe bölünür. Bir kısmı bugün Abri denilen Esenlik köyüne yerleşerek cami ve medrese inşa ederler. Diğer kardeş yani en küçük kardeş ise ailesi ile beraber bugünkü Korkut ilçesinin Yünören(Mızgeftok) köyüne yerleşmiştir. Burada inşa ettikleri camii hala görkemli bir şekilde ayaktadır. En büyük kardeş olan Kara Ebdal ise bugünkü Mollakent civarına gelerek ilk yerleşimi başlatır. Barınma mekanlarını kısa zamanda hallettikten sonra 1200’lerin sonunda Kara Abdal Camisi olarak bilinen ve şuan harabe durumunda olan camiyi inşa eder ve zamanla ailenin sonraki efratları; Kuleteyn, Asri mezarlık, Medrese, Tekke ve Zaviye Evi, Buzurhane (mum yapma atölyesi), Mutfakhane, Türbe, Hazire, Burç, Tahıl ambarlarını inşa ederler. Bugünkü cami 1876-1878 yılları arasında Seyyid İbrahim-i Melekendi tarafından inşa edilmiştir. Asri mezarlığı zengin bir sembol ve motiflerle doludur. Birçok sühreverdi ve nakşi tarikatlarının halifesi ile bölgede bulunan aşiret ağları burada metfundur. (Hasenan, Hevidi, Sipkan, Rojki, Gasori, Berazi, Malbati, Haydari, Celali). Medresesi 1990’lara değin bölgenin ilim, irfan ve edep yuvası olmuş bölgemizde bilinen birçok âlimin yetişmesine vesile olmuştur” ifadelerini kullandı.

Katılımcılar ise Mollakent’in tarihinin eksi olduğunu ve böyle bir çalışmanın yapılmasıyla memnun olduklarını belirterek Mêlêkent’i tanıma fırsatı bulduklarını söylediler.