Yüz yirmiyi aşkın tebliğin sunulacağı sempozyum, yabancı ve yerli pek çok araştırmacıyı bir araya getirecek. Bu konuda Muş Alparslan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fethi Ahmet Polat ile bir söyleşi gerçekleştirdik:
-Sayın hocam, bildiğimiz kadarıyla Üniversiteniz, akademik ve idari personeliyle 15 Temmuz darbe girişiminin ilk saatlerinde (15 Temmuz 2016) hemen tepkisini ortaya koymuştu. Bu, takdire şayan bir durum gerçekten. Bildiğimiz kadarıyla bunu, bir sempozyumla taçlandırmak istiyorsunuz. Önümüzdeki hafta yapılacak olan “15 Temmuz Darbe Girişimi ve Türkiye” adlı sempozyum (24-26 Mayıs 2017) ile neyi hedefliyorsunuz?
Öncelikle Üniversitemize dair sitayişkâr ifadeleriniz için teşekkür ederim. “15 Temmuz” konulu sempozyumun hedefi, uluslararası düzeyde akademisyenleri, politika yapıcılarını, uygulayıcılarını ve Türkiye’deki sivil toplum örgütlerinin genel başkanlarını bir araya getirmektir. Ayrıca amacımız, Türkiye’yi derinden etkileyen bu olay bağlamında, bilim insanlarına, üniversiteler dışındaki araştırmacılara karşılıklı fikir alışverişinde bulunabilecekleri bir zemin hazırlamak, birçok alandan gelecek özgün fikirlere ve araştırmalara ev sahipliği yapmaktır. Sempozyumda, 15 Temmuz darbe girişimine götüren süreç, darbe girişimi ve yansımaları ile 15 Temmuz sonrası yeni Türkiye konulu paneller düzenlenecektir.
-Size göre 15 Temmuz geliyorum demiş miydi?
Türkiye’de derin devlet yapılanmaları hep oldu. 2000’li yıllardaki yönetimdeki şeffalaşma çabası biraz da bunu bertaraf etmeye matuf. 15 Temmuz darbe girişimi, her ne kadar ülke içi bir kalkışma gibi görünse de dış bağlantıları da görmezden gelinemez. Bu bağlamda “resmi paradigmanın” da sorgulanması gerekiyor. Dindar kimliğin ötekileştirilmesi de “görünümü farklı, amaçları farklı” yapılar üretti, diye düşünüyorum. Tabi gerçekleştireceğimiz uluslararası sempozyumda bunlar enine boyuna ele alınacaktır.
-15 Temmuz darbe girişimi deyince aklınıza neler geliyor?
Darbe girişimine karşı, dünyaya örnek bir sivil direniş sergilendi Türkiye’de. FETÖ ve dinsel şiddet konusu incelenmeye değer. Tabii ki dini kurumlardan şiddet eğilimli olanlar olduğu gibi, bu eğilime sahip ulusalcı, ayrılıkçı yapılar da mevcut. Şiddete başvuran her grup, yapı ya da cemaat karşılaştırmalı olarak ele alınmalı. Darbe girişimine karşı, halkımızın direnişi kadar dikkat çeken bir nokta da Sayın Cumhurbaşkanımızın tavrıdır. “Liderlik ve milli duruş” başlığının da tartışılması gerekiyor, kanaatindeyim. İktidar değişiminin seçimlerle olmadığı pekçok İslam ülkesinde de darbeler yaşanıyor. O ülkelerde yapılan darbelerle 15 Temmuz darbe girişiminin karşılaştırılması, “iktidarın normal şekilde” el değiştirmesinin zeminini daha kuvvetli bir şekilde gündeme getirecektir.
-15 Temmuz’un yansımaları nasıl oldu?
Türkiye halkı milli bir irade ortaya koydu, yaklaşık bir ay meydanlardan çekilmedi ve seçilmiş iktidarın yanında saf tuttu. “Yenikapı ruhu” gündeme geldi, uzlaşı kültürü yeniden canlandı. Sivil otorite, hayal bile edilemeyecek düzeyde Türkiye siyasi hayatına mührünü vurdu. Gerektiği gibi ordu, ülke sınırlarını koruma görevine yönlendirildi, askeri karargâhlar şehir merkezlerinden ülke hudutlarına çekildi. Bu sivilleşme ister istemez, Türkiye’deki sanatı, edebiyatı vs. de etkileyecektir. Sempozyumumuz bunları da ele alacaktır.
-Sizce 15 Temmuz sonrası, bizi nasıl bir Türkiye bekliyor?
Demokratik reformların ve sivilleşmenin daha hızlı yürüyeceğini düşünüyorum. Halkımızın Başkanlık sistemine onay vermesiyle devlet-sivil toplum ilişkileri ideale daha fazla yaklaşacaktır.
-Son olarak ne demek istersiniz?
Önümüzdeki hafta (24-26 Mayıs 2017) tarihleri arasında düzenleyeceğimiz uluslararası “15 Temmuz Darbe Girişimi ve Türkiye” adlı sempozyumumuzun, Türkiye’nin insan hakları ve özgürlükler alanındaki gelişimine, bilim dünyasından önemli bir katkı sağlayacağını düşünüyorum. Bu vesileyle halkımızın Ramazan ayını da tebrik ediyorum.