ALİCAN VE ÇEVİK’TEN MALAZGİRT’İN İZLERİNE BİLİMSEL BAKIŞ
Muş Alparslan Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alican ve Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adnan Çevik, Malazgirt Savaşı’nın tarihsel etkilerini ve savaş alanının arkeolojik izlerini TRT 2’deki programda detaylarıyla değerlendirdi
Muş Alparslan Üniversitesi (MAUN) Rektörü Prof. Dr. Mustafa Alican ile Malazgirt Savaş Alanının Tespiti, Tarihi ve Arkeolojik Yüzey Araştırma Projesi’ne bilimsel danışmanlık yapan Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Adnan Çevik, TRT 2 ekranlarında yayımlanan “Geçmişin İzinde: Malazgirt” programına konuk oldu. Akademisyenler, Malazgirt Zaferi’nin tarihsel sonuçlarından günümüz arkeolojik çalışmalarına kadar uzanan kapsamlı değerlendirmelerde bulundu.
“Malazgirt sadece bir savaş değil, dünya tarihine yön vermiştir”
Prof. Dr. Mustafa Alican, Malazgirt Savaşı’nın 11. yüzyılda yaşanıp geçmişin karanlıklarında kaybolmuş bir savaş olmadığını vurguladı. Alican, “Malazgirt Savaşı hem kısa, hem orta, hem de uzun vadeli sonuçlarıyla hem Türk tarihini, hem İslam tarihini, hatta bir adım ileri giderek de söyleyebiliriz hem de dünya tarihini değiştirmiş, dünya tarihine bir çeşit yön vermiş bir savaştır” dedi.
Alican, özellikle Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun dönüşümüne dikkat çekerek, “Anadolu’nun hem siyasal anlamda dönüşümü, hem kültürel ve sosyolojik anlamda dönüşümü Malazgirt Savaşıyla doğrudan doğruya bağlantılıdır. Onun dışında yine özellikle Doğu Roma İmparatorluğu’nun yani yaygın ismiyle Bizans İmparatorluğu’nun bu coğrafyadaki egemenliğinin aldığı yeni biçim ve sonraki süreçlerde yaşadığı gerileme ve en nihayetinde 1453 yılında İstanbul’un düşüşüyle neticelenen yıkılışı da bir anlamda doğrudan doğruya Malazgirt Savaşı ile bağlantılıdır” ifadelerini kullandı.
Anadoluculuk düşüncesi ve fikir dünyasına yansıyan etkiler
Prof. Dr. Mustafa Alican, Malazgirt sonrasında Anadolu’da oluşan yeni sosyoloji üzerine geçmişten bugüne birçok önemli ismin çalışma yaptığını hatırlattı. Alican, “Özellikle Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’da oluşan yeni sosyoloji üzerine çalışan önemli isimler var. Daha önce çalışmış önemli isimler var. Mesela Yahya Kemal Beyatlı ile başlayan Mükrimin Halil Yinanç’larla beraber devam eden Ahmet Hamdi Tanpınar'ın, Mehmet Halit Bayrı’nın hatta Necip Fazıl Kısakürek gibi birçok ismin de dahil edilebileceği bir fikir ve sanat adamları kümesi Anadolu'nun Malazgirt Savaşı'ndan sonraki süreçte yaşadığı dönüşüm üzerine düşünmüşler, çalışmışlar, eserler ortaya koymuşlar ve Anadoluculuk adını verdikleri ve bugün de bizim yine Anadoluculuk adıyla bildiğimiz bir tefekkür zemini de oluşturmuşlardı” dedi.
Malazgirt üst kimlik inşasının temeli
Rektör Alican, Malazgirt’in bir kimlik kurucu figürasyon olduğunu vurguladı: “Dolayısıyla bu Malazgirt’i bir kimlik kurucu figürasyon olarak ortaya koymak yeni bir şey değil. Bu anlamda bunu vurgulamak lazım. Bu milliyetçilik etnik bir tabana dayanmaz, salt dinsel bir tabana dayanmaz, salt teritoryal bir tabana da dayanmaz. Yani bu coğrafyada yaşayan herkesi içerisine alan, bu coğrafyada bugüne kadar var olmuş bütün kültürleri ve bu bütün kültürlerin unsurlarını içerisine alan ve onların tamamından ve tamamının bileşiminden hareketle yeni bir üst kültürün, yeni bir üst kimliğin oluştuğunu savlayan bir yaklaşım biçimidir. Ve bunun temelinde de yine Malazgirt Savaşı vardır.”
Alican, Malazgirt ruhunun temsil ettiği değerleri ise şu sözlerle anlattı: “Malazgirt ruhunun temsil ettiği değerler arasında diğerkamlık var, kardeşlik var, birliktelik var, kimseyi kendi sahip olduğu değerlerden, inançlardan, yaşam biçiminden dolayı dışlamamak var. Bir şekilde bir araya gelmek, bir araya gelince daha güçlü olunacağının bilincinde olmak var. Dolayısıyla bu coğrafyanın bunu keşfettiğini artık düşünüyorum. Özellikle son günlerde yani son işte birkaç aydır hepimizin gündemini meşgul eden bu terörsüz Türkiye sürecinin de aslında Malazgirt Zaferinde gömülü olan ve burada halen yaşamaya devam eden o büyük anlamla daha da güçleneceğini ben düşünüyorum.”
“Malazgirt savaş alanının görünür kılınması için çalışıyoruz”
Programın diğer konuğu Prof. Dr. Adnan Çevik ise, 2020 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü’nün desteği, Ahlat Müze Başkanlığı ve 12 üniversiteden 40’a yakın alan uzmanıyla başlatılan projeyi anlattı.
“2020 yılında, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür Varlıkları Müzeler Genel Müdürlüğü'nün desteği, Ahlat Müze Başkanlığı ve 12 üniversiteden 40'a yakın alan uzmanıyla biz bu projeye başladık. Bu büyük zaferin Anadolu'nun Türk yurdu oluşunu başlatan, Türkiye oluşunu başlatan büyük zaferin yerinde alanın belirlenerek, noktasal olarak savaş alanının belirlenerek daha sonrasında da bu zaferin yerinde görünür kılınması amacıyla bir proje başlatıldı” diyen Çevik, savaş alanı arkeolojisinin arkeolojinin yeni bir alt disiplini olduğunu ifade etti.
Çatışma arkeolojisi ve Malazgirt
Prof. Dr. Adnan Çevik, modern literatürde bu alana “çatışma arkeolojisi” denildiğini hatırlatarak, “Artık modern literatürde buna çatışma arkeolojisi deniyor. Yani malum tarih boyunca yüzlerce, binlerce savaş var başlatan ya da bitiren. Malazgirt Savaşı da o savaşlardan birisi. Her savaş aynı derecede önemli sonuç doğurmaz ama Malazgirt Savaşı hem devrin iki büyük siyasi gücünün karşı karşıya gelmesi ve bu gücün ordularına da hükümdarlarının komuta etmesi, sonuçları itibariyle de tarihin akışını değiştiren sonuçlar üretmesi Malazgirt Savaşı'nı da önemli kılan bir başka olgu” diye konuştu.
Çevik, ekip olarak 12 üniversiteden tarih, arkeoloji, antropoloji, sanat tarihi, coğrafya, jeoloji, jeofizik, nümizmatik, epigrafi gibi birçok disiplinden uzmanla birlikte çalıştıklarını belirterek, 2020 yılından bu yana savaş alanının tam olarak nerede cereyan ettiğini tespit etmeye çalıştıklarını kaydetti.
“954 yıl önceki günü arıyoruz”
Çevik, savaş alanı arkeolojisinde iki temel unsur bulunduğunu belirtti: “Tabii savaş alan arkeolojisi dediğimizde iki şey öne çıkıyor. Bir savaşa ait objeler. Yani savaşın nerede cereyan ettiğini size gösterecek olan ok uçlarından, mızraklara, kılıçlara, miğfere, askeri hangi malzeme varsa metal obje. Bir diğeri de savaşın insan kayıpları. İki tarafı var bu savaşın. Bizans ve Selçuklu tarafı. Bu kayıpların, bu alanda yattığını düşünüyoruz ve bunların tespiti işte savaş alanında noktasal olarak belirlenmesini sağlayacak.”
Türkiye’de en geniş savaş alanı arkeolojisi
Prof. Dr. Adnan Çevik, savaş alanı arkeolojisinin metodolojisinin de bu süreçte geliştiğini vurgulayarak şunları kaydetti, “Savaş alanı arkeolojisi, arkeolojinin bir alt alanı olarak yeni bir disiplin derken aslında bir taraftan metodolojisi de bu süreç içerisinde gelişiyor. Bu bizim için de yeni bir iş, yeni bir çalışma alanı. Zira bu kapsamda Türkiye'deki en geniş savaş alanı arkeolojisini biz yapıyoruz. Bir taraftan da öğreniyoruz. Tabii ki başka bu anlamdaki projeler tarafımızdan hep incelendi. Hatta o projeleri yürüten yerli yabancı araştırmacılarla istişarelerde bulunduk. Ama şartlar hiçbir savaş alan arkeolojisinin şartları birbirini tutmuyor. Biz burada 954 yıl önceki bir günü arıyoruz.”