İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ MUŞ’UN DOĞASINI YENİDEN YAZIYOR
Muş Alparslan Üniversitesi’nden Dr. İskender Dölek, küresel ısınmanın bölgedeki fauna üzerindeki etkilerine dikkat çekerek göç rotası değişen kuşlar, yaygınlaşan sürüngenler ve artan vektör türlerle birlikte Muş Ovası’nın açık bir ekolojik gözlem alanına dönüştüğünü vurguladı.
Muş Alparslan Üniversitesi Afet Yönetimi Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Dr. İskender Dölek, Muş Ovası'nda gözlenen son değişimlere dikkat çekerek, bölgenin faunasının ciddi biçimde etkilendiğini ve yeni canlı türlerinin ortaya çıktığını söyledi. Dölek, yaptığı yazılı açıklamada iklimsel kaymaların Muş’taki doğal yaşamı doğrudan etkilediğini vurguladı.
Doğa artık eski doğa değil
Dr. Dölek, atmosferdeki sera gazı birikiminin sıcaklık ortalamalarını yükselttiğini, yağış rejimlerini bozduğunu ve mevsim geçişlerini belirsizleştirdiğini belirtti. Bu sürecin yalnızca küresel düzeyde değil, bölgesel ekosistemlerde de ciddi sonuçlar doğurduğunu ifade etti.
“Bitki örtüsünden tarımsal verime, yaban hayatından su kaynaklarına kadar doğayla iç içe olan tüm yaşam alanları bu değişimden etkileniyor” diyen Dölek, Muş Ovası’nın bu etkilerin açıkça gözlemlenebildiği önemli bölgelerden biri hâline geldiğini kaydetti.
Kar azalıyor, ilkbahar erkene kayıyor
Açıklamasında özellikle Muş’un geleneksel iklim düzeninde meydana gelen kaymaları değerlendiren Dr. Dölek, kar örtüsünün yerde kalma süresinin azaldığını, ilkbaharın daha erken geldiğini ve yaz sıcaklıklarının olağanüstü değerlere ulaştığını ifade etti.
Bu yeni iklim koşullarının yalnızca insanlar için değil, yüzlerce yıldır bu bölgede yaşayan hayvan türleri için de “yeni bir denge arayışına” neden olduğunu belirten Dölek, doğanın ritminin değiştiğini söyledi.
Göç etmeyen kuşlar, daha erken çıkan sürüngenler
Dr. Dölek’in değerlendirmesine göre, iklim değişikliğiyle birlikte kuşlar daha az göç ediyor, sürüngenler daha erken ortaya çıkıyor ve böcek türleri daha uzun süre aktif kalıyor. Dölek, “Gökyüzünü süsleyen göçmen kuşlar daha geç gidiyor ya da hiç gitmiyor; kışın donmuş olması gereken dereler artık buz tutmuyor” diyerek, yüksek rakımlara özgü türlerin daha serin alanlara çekildiğini vurguladı.
Muş, doğrudan gözlem yapılabilecek bir alan hâline geldi
Dr. Dölek, “Muş Ovası artık sadece bir tarım ve geçim alanı değil; iklim değişiminin canlı hayat üzerindeki etkilerini doğrudan gözlemleyebileceğimiz açık bir laboratuvar haline gelmiştir” ifadelerini kullanarak, bu dönüşümün sadece doğal bir süreç değil, aynı zamanda geleceği şekillendirecek çevresel bir kırılma noktası olduğunu dile getirdi.
Kış sıcaklıkları kuşların göç kararını değiştiriyor
Açıklamasında son 30 yıla ait meteorolojik verileri de değerlendiren Dr. Dölek, Muş’ta yıllık ortalama sıcaklıkların belirgin biçimde arttığını ve bu artışın özellikle kış aylarında daha dikkat çekici olduğunu belirterek, “Kar örtüsünün süresi ciddi şekilde azaldı. Bu durum, göçmen kuş türlerinin göç stratejilerinde değişikliklere neden oluyor. Örneğin, daha önce sadece yaz aylarında gözlenen leylek, balıkçıl ve kaşıkçı gibi kuş türleri artık kışın da Muş’ta kalabiliyor” dedi.
Yeni türler Muş’a geliyor
İklimsel değişimlerin yalnızca mevcut türlerin davranışlarını değil, aynı zamanda bölgeye yeni türlerin gelişini de etkilediğine dikkat çeken Dr. Dölek, “Malazgirt-Muş Ovası’nda daha önce kaydedilmemiş bazı sürüngen türleri ile kene ve böcek popülasyonları gözlenmeye başlandı. Ayrıca daha sıcak iklimleri seven bazı kuş türleri de artık bölgemizde görülüyor” dedi.
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün 2022 yılına ait bölgesel fauna raporlarına atıfta bulunan Dölek, şu örnekleri paylaştı: Sıcak iklim yılanları artık Muş’un alçak kotlu sulak alanlarında görülüyor.
Küresel ısınma nedeniyle kuzeye kaymaya başlayan çekirge ve kene türleri, tarım ve sağlık açısından tehdit oluşturuyor.
Göç rotasını değiştiren ibibik ve çobanaldatan gibi türler Muş’ta konaklamaya başladı.
Ekolojik denge bozuluyor, halk sağlığı tehdit altında
Dr. Dölek, iklim değişikliğinin yalnızca doğayı değil, insan sağlığını da tehdit ettiğini hatırlatarak şunları söyledi: “Yeni gelen türler, yerli türleri baskılayabilir. Vektör türlerin, yani kene ve sivrisinek gibi hastalık taşıyıcıların artışı, halk sağlığını etkileyebilir. Ayrıca tarımsal zararlılar, geçmişte sorun yaratmayan türlerin yayılmasına neden olabilir.”
Üniversiteden çözüm önerisi ve iş birliği çağrısı
Muş Alparslan Üniversitesi Afet Yönetimi Uygulama ve Araştırma Merkezi olarak süreci dikkatle takip ettiklerini belirten Dr. Dölek, yerel yönetimler ve çevre kuruluşlarıyla iş birliği içerisinde yürütülmesi gereken üç temel başlığı da şöyle sıraladı: Biyoçeşitliliği izleme programlarının yürütülmesi. Yeni türlerin kayıt altına alınması ve ekosisteme etkilerinin analiz edilmesi. Halkın bilgilendirilmesi ve farkındalık çalışmalarının artırılması.
“Gelecek değil, şimdi”
Dr. Dölek açıklamasını, “İklim değişikliği artık uzak bir gelecek değil; şu an yaşadığımız ve önlem alınmazsa derinleşecek bir gerçekliktir. Muş’un doğal yapısını ve halk sağlığını korumak için bu değişime karşı hazırlıklı olmalı, bilimsel temelli politikalar geliştirmeliyiz” sözleriyle tamamladı.