Bedrettin KELEŞTEMUR


DERDE DAİR

FİKİR BAHÇESİ


DERDE DAİR

Bedrettin KELEŞTİMUR

Derde uyanır, gözlerim düştedir

Mazlum ahıyla gözlerim yaştadır

Dertsiz gönül ya kışta, ya ölüdür

Yerden kesilir dizlerim taştadır

 

DERTLİLERİN BAŞIYIM

Dertlerin sesi, mertlerin yoldaşıyım

Ben bir garip çilenin adaşıyım!

Ufuklara dalan gözün kaşıyım!

Taşlar var, gül kokar siner içime

Gariplerin, dertlilerin başıyım

 

DERMANIM GİTTİ

Gök boşluğuna gözlerim dalıp gitti

Sonsuz azametine dermanım gitti

Örümcek yuvasını yapmaktan aciz

İdrakim ilahi vecdi tadıp gitti

 

DERTLE DEVA

Lokman Hekim’e sor; dertle devayı

Her derdin içindedir, saklı ilacı

Toprağın bağrında nice dehayı;

Hak yolcusu bilir, âlem duacı

Dertte bu âlemin deva da sırrı

 

DERT ETME DÜNYAYI…

Dert etme dünyayı, dünyada kalsın!

Er kişi ola; yükü hayır ola

İyilik heybesi yanına alsın

Gönlün yüreğin âminlerle dola!

 

DERT İLE DERMAN

Bir yanda acı, bir yanda sevinci

Dert ile dermanı düşünür insan!

Bir yanda ihlas, bir yanda kazancı

Halk ile helâli arzular insan

Hak ile imanı düşünür insan

 

DERYA DERLER

Derya derler bizde, ‘akan ırmağa’

Yürek dayanır mı hiç kalp kırmaya

Taştan taşa çarpa çarpa akan su,

İnleyen bir nağmedir yatağında!

Göz dayanmaz feryadını görmeye

 

DERTLI KONUŞUR 

Dertli konuşur, dertli yazar olduk!

Kalemimizle, konar-göçer olduk 

Ferdi değil, cihanşümul bir gözle 

Baktık, her bir canlara nazar olduk

 

DERTSİZ OLANDA

Ot, rüzgârın estiği yöne eğilir

Köksüz olanda, sadakat arama!

Es rüzgâr, hoyratça duran dağılır

Dertsiz olanda, delalet/ inayet arama

 

DERDİ OLURMUŞ...

Büyük dağın büyük derdi olurmuş

Lokman Hekim derde deva bulurmuş

Vicdan sızlar, sızısı göl olurmuş

Sevda siler gözyaşını Hazar'ın…

 

DERT ÖĞÜTÜR

Derinden bir, “OY” çekerim yanlışa

“Yanlış hesap Bağdat’tan döner” derim!

Dönmezse derdimi eker, içime;

İçimde yangın, derdimle halleşir

Sabır değirmen, ‘dert öğütür’ derim!

 

DERDİ DEVASI TAŞIR

İnsan denen muamma; sır denen bilmecede 

Kökü iffet ağacı; kurdu, meyvesi taşır. 

Zaman mekâna duvak, takva nurlu gecede 

“Perde ötesi perde” derdi devası taşır 

 

FİGAN KOPTU

Figan koptu, bahçede gül kurudu

Sanki dağlar üzerime yürüdü!

Canlar düştü, dermanım buz kesti

Bülbül kanadın kırık, yas bürüdü

Aklım, dehşetine yandı, sarsıldı

Sükût etti, yüreğime asıldı!

 

DERS ALIRIM 

Her ölüm her vaka derstir bizlere 

Gün doğar aydınlık akar içimize 

Gün batar soğuk eser dışımıza 

Dünya bir salıncak hüzün bizlere

 

DEĞİŞTİ

Değişti, dünyanın hali değişti!

Rengi, çizgisi, deseni değişti…

Sözü, sohbeti, manası, halveti;

Değişti; arzın, gidişi değişti! 

 

GAFİL NE BİLİR?

Gafil ne bilir, hayır, infak nedir?

Seher vaktinin nuru, imsak nedir?

İstemem ülkemde, fesat yatağı!

Basireti bağlanmış, tutsak nedir?

Sözleri belli eder, ifsat batağı…

 

GAFLET UYKUSU

Ağrı dağı, ağrıyan başım mı olacak

Fırat ve Dicle Suyu, gözyaşı mı olacak

Merhamet dilencisi, ha gaflet uykusu;

Heyhat! Zehirle pişmiş aşım mı olacak!