Av. Serhat Öz (MAKULİYET ÇİZGİSİ)


DEVLET AKLI

MAKULİYET ÇİZGİSİ


DEVLET AKLI

 

Türkiye Cumhuriyeti, sadece 1923’te kurulan bir devlet değil; kökleri bin yılı aşkın bir geçmişe dayanan büyük bir siyasi ve hukuki geleneğin son halkasıdır. Selçuklu’dan Osmanlı’ya, oradan Cumhuriyet’e devrolan bu kadim miras, her dönem kendi içinde farklılıkları yönetmenin yollarını aramış; ama her zaman “bir arada yaşama iradesini” esas almıştır.

Bugün üzerinde durduğumuz vatandaşlık tanımı da işte bu tarihsel süreklilik içinde değerlendirilmelidir. Anayasa’nın 66. maddesinin yeniden düzenlenmesi meselesi, sadece hukuki bir değişiklik değil, aynı zamanda devlet aklının günün şartlarına göre yeniden konumlanmasıdır.

Selçuklu Devleti, farklı dil, inanç ve etnik yapıları bünyesinde barındırmış; ama hepsini bir “nizam” çerçevesinde birleştirmiştir. Anadolu coğrafyasında kurulan bu ilk büyük Türk-İslam devleti, “kimlik dayatması” yerine “idari uyum” anlayışını benimsemiştir. O dönemde “millet” kavramı değil, sadakat esası geçerliydi.

Bugün vatandaşlık tanımında atılan adım da aynı anlayışı günümüze taşımaktadır: Kime ne kimlik taşıdığı değil, hangi değerlere bağlı olduğu önemlidir.

Osmanlı Devleti’nin en uzun ömürlü başarısı, farklı unsurları bir arada yaşatabilme maharetiyle mümkün olmuştur. Osmanlı’nın “Millet Sistemi”, bugün birebir uygulanamaz ama temelindeki düşünce hâlâ geçerlidir:

“Her topluluk kendi kimliğini korurken, devletin birliğine sadakat gösterdiği sürece bir tehdit değil, zenginliktir.”

Bugünkü anayasa tartışmaları tam da bu dengede yeniden şekillenmektedir. “Türklük” tanımının yerine “vatandaşlık bağı”nın esas alınması, Kürtleri ya da diğer etnik grupları dışlamadan, devlete gönüllü bağlılığı teşvik eden bir yaklaşımdır.

Cumhuriyet, elbette üniter bir yapıdır. Bu yapı Türkiye'nin güvenliğini, bağımsızlığını ve beka anlayışını korumanın temelidir. Ancak bu yapı içinde yaşayan vatandaşların da eşitlik, onur ve aidiyet hissiyle devlete bağlanmaları gereklidir. Tüm bu gelişmeler ışığında yeni anayasa da 66. Madde belki şu şekilde değiştirilebilir:

“Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır.”

Bu ifade, hem devletin bütünlüğünü korur hem de herkesin kimliğine saygı gösterir. Aynı zamanda, devletin hiçbir vatandaşına kimlik dayatmadığını, ancak ortak değerlerde birleşmeyi teşvik ettiğini gösterir.

MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin yıllardır dile getirdiği “terörsüz Türkiye” hedefi, bugün devletin yeni anayasa hazırlığıyla birleşmektedir. Bu hedefin gerçekleşmesi, ancak toplumun tamamının devlete gönüllü aidiyetiyle mümkündür. Bahçeli’nin “Devlet yaşarsa millet yaşar” sözünü bu süreçte iyi okumak gerekir.

DEM Parti seçmeni açısından ise bu düzenleme, yıllardır dile getirilen eşit yurttaşlık talebine verilen yapıcı ve ciddi bir yanıttır. Bu düzenleme ne Türklüğü zayıflatır, ne Kürtlüğü bastırır; aksine, herkesin aynı anayasal çatı altında eşitlenmesini sağlar. Devletin gücünü, toplumun gönüllü desteğiyle tahkim eder.

Türkiye Cumhuriyeti, tıpkı Selçuklu gibi nizamı esas almalı; tıpkı Osmanlı gibi farklılıkları yönetebilmeli; tıpkı Cumhuriyet gibi hukukun egemenliğinde eşitliği sağlamalıdır. Yeni anayasa, bu tarihi mirası bir araya getirip günümüz gerçekliğiyle harmanlayan bir fırsattır.

Vatandaşlık tanımı sadeleştikçe, birlik derinleşecektir.

Sadakatin temel ölçüsü, kimlik değil, birlik iradesidir.