Bedrettin KELEŞTEMUR


ELÂZIĞ’IN İNCİSİ PALU

FİKİR BAHÇESİ


ELÂZIĞ’IN İNCİSİ PALU

Bedrettin KELEŞTİMUR

Rahmetli Babamın memuriyeti yıllarında (1959-1965) çocukluğumuzun geçtiği Palu İlçesini anlatmak bizlere farklı bir haz, farklı bir his veriyor. Palu’nun tarihini şüphesiz Harput’la birlikte yâd ederiz. Harput için kullandığımız bir ifade vardır, “Açık Hava Müzesi…” Aynı ifadeyi, Elâzığ Şehrinin incisi Palu İlçemiz için de kullanabiliriz. Fırat’ın iki kolu/ veya onu bütünüyle besleyen iki kanadı, Murat ve Karasu Nehirleri… Murat ve Karasu Vadileri görülmeye değer… Murat Nehri, Aladağlardan hayran verici bir ezgide süzülerek gelir… Murat Nehri, Diyadin Ovası, Malazgirt Ovası, Muş Ovasından, batıya doğru dar boğazlardan ince bir yay gibi sert kavisler çizerek Palu önünden geçer…

Murat nehri, Palu İlçesine esenlik, serinlik, ferahlık bir iç huzuru verir. Murat nehrinin bir yakasında, “bağlar ve bahçeler içerisinde evler sizleri konuk eder!” İlçenin her iki yakasını bir köprü ile buluşturur. Murat Nehri, 722 km’dir. Elâzığ Şehrinden, Muş İlimize birçok tren yolculuğumuz oldu… O dağlar, o derin vadiler arasında süzülen Murat Nehri ve o nehir üzerine yer alan başta tarihi köprüler olmak üzere yerleşim yerleri bizlere suyla gelen kültürün efsanevi güzelliğini anlatıyor. Murat Nehri üzerinde kurulan barajlar; Alpaslan 1-2 Barajı, Yukarı- Aşağı Kaleköy Barajı, Beyhan Barajı ve planlanan barajlar… Gezmeye, görmeye ve dokunmaya değer; doğayla birlikte müthiş bir görsellik oluşturuyor…

Rahmetli Şükrü Kacar’ın, “Palu, göklere yükselir ağaran başın/ O kadar eski ki bilinmez yaşın/ Kalende dikili kitabe taşın/ Tarihlere gömülüp kalmışsın Palu/ Acını içime salmışsın Palu!” şiirinde ifadesini bulan bu tarihin efsanevi Palu İlçemiz, Elâzığ Şehrine, 72 km uzaklıkta yer almaktadır. Elâzığ- Palu’ya tren ile yolculuk 61.35 km’dir. Palu İlçesinin yüzölçümü ise 774 km2’dir. İlçenin doğusunda Genç, Kuzeyinde Kovancılar ve Karakoçan, güneyinde Maden, Alacakaya ve Arıcak, batısında Elâzığ Merkez İlçesi bulunmaktadır.

Palu İlçesi, Hicri 1288 (1871-1872) Diyarbakır Salnamesine göre Nüfus durumu şöyledir; “Palu Kazası Toplamı, 7964 Hane, 11 Mahalle ve 26 bin 785 nüfus…” Günümüzden takriben 154 yıl önce, Palu İlçesinin ne kadar yoğun bir nüfusa sahip olduğunu görebiliyoruz. 1900’lü yılların başında, Palu İlçesinin 8 nahiyesi ve 316 köyü bulunuyordu…

Palu İlçesi, Cumhuriyetin ilanına kadar Diyarbakır İline bağlı Ergani-Maden sancağının bir levası(ilçesi) olarak idari taksimatta yer alır. Cumhuriyetin ilanından sonra yeni bir idari yapılanmayla 1926 yılından itibaren Elâzığ İlimize bağlı bir İlçe konumundadır. 

Cumhuriyetin ilk yıllarında Palu İlçe alanı, “2 bin 810 km2 iken, günümüzde 774 km2’ye kadar düşecektir.” Palu İlçesi sınırları içerisinde yer alan, “Karakoçan (1936), Kovancılar (1987), Arıcak (1987), Alacakaya (1990) tarihlerinde ilçe statüsü kazanarak Palu İlçesinden ayrılmıştır” 

Palu İlçesinin, 1927 yılında nüfusu 35.006; 1935 yılında, 45.912; 1985 yılında, 88.512; 2017 yılında ise nüfusu, 18.680 olacaktı… Palu İlçesi, “1985 yılında, 88 bin nüfusuyla, Türkiye’de, 636 İlçe arasında 134 sırada iken, 2017 yılı itibariyle 18 bine gerileyen nüfusuyla 970 ilçe arasından 620. Sıraya gerileyecekti” Hâlihazırda, Palu İlçesine bağlı bir Belde, 36 köy, 35 mezra ve 10 mahalle bulunmaktadır. 

1927 yılında, Palu İlçesinde mevcut nüfusun, “3 bin 703 kişisi kentte, 31 bin 797 kişisi köy ve bucaklarda yaşarken, günümüzde toplam nüfusun, 9 bin 487 kişisi İlçe merkezinde yaşamaktadır…” 

Palu İlçemizin güçlü şairi, rahmetli Hüsamettin Septioğlu bir şiirinde şöyle tasvir ederler;

Palu’dur benim içimdeki diyar-ı penahım

Ah ne güzel yerdir öyle söyle eyre babım

Lal olur diller, sen çaldıkça görmez olur nazarım

Uyan ahenkle söyle dökülsün dillerden Palu’m

Ne yarlar, ne yarenler bağrındadır senin

Ne bahçeler ne güllerin vardır senin

Sen güllerinle, sen yarenlerinle güzelsin

Sensiz gurbette sevdan içimde inan çok derin!”

Palu İlçesi her bakımdan, ‘farklı bir zenginliği’ o zenginliğin içerisinde, ‘saklı bir cenneti’ taşır. Çocukluk yıllarımdan bilirim; “Palu’da, hoşsohbet, misafirperver, mert ve dürüst, zeki ve çalışkan, her bakımdan müteşebbis ruhlu güzel insanlar, aileler vardı…” Özellikle de, Palu İlçemizin, ‘manevi cereyanı ve onun tesir alanı…’ koruyucu bir zırh gibidir. Mevlana Halid-i Bağdadi Hazretlerinden süzülerek gelen tasavvuf kültürü… 

O kültürün güzel ve de nezih insanları; “Şeyh Ali Septi Hz. Mahmut Samini Hz. ve Harput’ta metfun İmam Efendi Hz. (Osman Bedrettin Efendi)… 

O kültürün geniş halkası üzerinde şüphesiz konuşulmalıdır… 

Palu İlçesinde gittiğinizde; sizleri, Urartu Dönemine kadar giden Palu Kalesi bekler… 1940’lı yıllarında Palu’da; Zeve, Çarşıbaşı ve Aşağı Mahalle yer alırdı… 1941 yılında meydana gelen yangın Palu’nun kaderinde önemli roller oynayacaktı… Bu yangınla birlikte, “Çarşıbaşı Mahallesinin büyük kısmı yok olacaktı…” Rahmetli Paşa Demirbağ bizlere bu yangının verdiği büyük tahribatı ve kendi ailesinin göçünü anlatıyordu. Palu İlçesinin tarihinde, yangınlarla ve de depremlerle yedi defa yer değiştirdiği anlatılır… Günümüzde, Palu, tarihi mirasını koruyarak yönünü geleceğe çeviren önemli bir ilçemizdir. Palu İlçemiz, ‘bir inanç turizminin merkezinde yer aldığı kadar’ tarihi ve kültürel mirasıyla da, zengin bir iklime sahiptir. Ve hele o iklimi, Murat Nehri gibi suyla gelen yüksek bir kültür besliyorsa… Palu Kalesi, Eski Hamam, Taş Kitabeler, Cemşitbey Camii ve türbesi, Küçük Cami, Ulu Camii, Alacalı Mescid, Tarihi Palu Köprüsü… Murat Nehri boyunca uzanan bağlar ve bahçeler…

Tabi ki, Palu ismiyle özdeşleşen Cemşid Bey anılmaya/ yâd edilmeğe değer bir şahsiyet… Çaldıran Zaferinden sonra, “Cemşid Bey ve ailesinin babadan oğula Palu’yu Tanzimat’a kadar idare ettiğini…” biliyoruz. 

Rahmetli Hüsamettin Septioğlu, “Palu” adlı şiirinde, Palu’nun tarihi bir merkez olduğunu bizlere/ gelecek kuşaklara işaret ederler; “Palu tarihi bir merkez gelip görseniz bir kez/ Taşbaşı duman almış görünmez bugün merkez!” 

Birgün merhum Paşa Demirbağ’a, “Palu gibi gelişmiş tarihi ve kültürel dokusu zengin bir kentte otel kültürünün pek gelişmediğini sordum!” Paşa Demirbağ bizlere, “Palu’da birçok evlerde misafir ağırlamak için selamlık bölümlerinin olduğunu…” belirttiler. 1936 tarihlerinde Balkanlardan gelen soydaşlarımız ilk defa Palu’daki evlere misafir olarak dağıtılır. Kovancılarda, Balkan göçmenleri için evler yapılır ve bu gelen insanlar buralara yerleştirilir…

1112 yılında Artuklu Beyi Belek Gazi’nin, “Palu ve civarında bir beylik kurduğunu…” tarihi kaynaklardan öğrenmekteyiz. Belek Gazi’nin, Anadolu Selçuklu Sultanı 1. Kılıç Arslan’ın hayatını kaybedince, Malatya Meliki olan dul eşi Ayşe Hatunla Palu’da izdivaç yapacaklardı. Bu izdivaçtan sonra Belek Gazi, Malatya ve Harput’u hâkimiyeti altına alarak Harput Artuklular Beyliğini kuracaktır. Belek Gazinin hayatını cihat meydanlarında zaferlerle taçlandıracaktır. Halep’ten Erzurum’a kadar uzanan coğrafya üzerinde Haçlı seferlerine karşı güçlü bir set oluşturacaktır. Belek Gazi’nin ilk hedefi, Kudüs’ün fethidir… Maalesef, Menbiç Kalesinden atılan bir okla şahadet şerbetini içecektir. Kudüs’ün fethi, Selahattin Eyyubi’ye nasip olacaktır ( 2 Ekim 1187)

Palu İlçemiz ile birlikte, Harput Musikisine büyük emekleri olan Palu’nun Sekrat Köyü Beylerinden Enver ve Paşa Demirbağ Kardeşlerin dayıları Ali Demirtaş Beyi ve O’nun meşhur konağını da burada yâd etmeliyiz. Bu Konak dönemi itibariyle de önemli misafirleri ağırlamış bulunan sanat-kültür-edebiyat ve musiki ile içiçe olan bir okul hüviyeti taşır. 

“Fırat’ta, Türk’ün Tarihi okunur!/ Efsane, mani, hoyrat, ezgilerim…/ Birlikte dinlenir, yanık türküler! 

Vahşi dalgalar, homurtularıyla / Kıyılarında, nice masal anlatır…/ Ürpertiyle dinlenir, o masallar!

İçimdeki alevler aksediyor / Sanki o dalgalar, ışık saçıyor…”

“Fırat, ışık sende raks eder/ Rüzgâr seninle fısıldaşır/ Dağ seninle dizginlenir

Güneş cemalin seninle seyreder/ Yakamozlar oynaşır/ Bir içli asil toprağın aşısın

Taş duvarlar örülür önüne/ Sular yedi renk olur nağmesinde/ Fırat kâh nehir olur, kâh deryadır”

Rahmet Mekân Murat Bilgin, “Şanlı Palu’m” şiirinde şöyle diyecekler;

“Tarihle karşılaştın nice tarihler yazdın. 

Nice serden geçti yiğitleri bağrına aldın. 

4000 yıllık tarihi sabırla yaşayarak yazdın. 

Yaz ebede kadar şanlı tarihini Palu’nun 

Senden uzak olsak ta hep seninleyiz Palu’m. 

639’da tekbirle kucaklaştın selama durdun. 

Nice medeniyetlerle kucaklaşıp bağrına aldın. 

1517’de son medeniyetle ebediyen buluştun. 

İlimde, tasavvufta hoş seda bölgeler açtın 

Selam sana saygı sana hey koca Palu’m”

Şairimiz Hüsamettin Septioğlu’nun, şu güzel cinaslı manisiyle sözümüzü noktalayalım;

“Yaz duvara yaz duvara/ Yazın varsa yaz duvara 

Gün gelir ki kıymet bulur /Nakşî yazın yaz duvara”

“Tarih yazar tarih yazar / Yazın varsa tarih yazar 

Nakşî gönül boş olursa / Boş gönülde olmaz Pazar”

Selam ve Muhabbetle