Bedrettin KELEŞTEMUR


KURBAN VE HAC İBADETİ

FİKİR BAHÇESİ


KURBAN VE HAC İBADETİ

Bedrettin KELEŞTİMUR

Kurban, ihlasla sevgi de itaat. Özünde, sözünde bir akıl, yürek olmaya; hamd ile hakka sena ile ibadet; 

Çorak gönüllere rahmet yağmuru… Harputlu/ Elâzığlı, gönül insanıdır. Hayata, erdemli bir bakışı vardır.

Tarihimiz boyunca, “acıları gözyaşıyla yıkadık, geldik, İsmail’i teslimiyetle. Gördük, dünya kahrını adım adım… Şükründe, İbrahim’i hamiyetle. Bayram sofrasına gönül adadık. Vuslat gününe erdik afiyetle…

Kurban Bayramı heyecanı, “Arefe Günü…” başlar. 

O deruni heyecanla, “Araf’tan iner gibi geldik mi/ günahlardan döner gibi geldik mi/ Hakkı her dem anar gibi geldik mi, Dönmesin yolumuz artık hevaya!”

Bayram günlerinin coşkulu bir edası/ kulaklarda çınlayan ulvi bir sedasına şahit oluyoruz.

Bayram, “uzakları yakına taşır!” İçerisinde yaşadığım şehrim/ veya memleketim, ‘artık tek yürektir’

Gönüller bayram ederler/ bayramlaşırlar.

Bayram, insanımızın sevenlerine kavuşmasıdır. Bir ve beraber olma şuurunun ihyasıdır/ bu şuurun toplumda inşasıdır.

Bayram, ‘ahde vefadır’ Güzel söz ile selâm ve kelâm ile sadakattir. 

Bayram, ‘rahmet sofrasıdır’ O sofranın etrafında birlikte halka olmaktır. Erdemli bir duruşu/ tavrı sergilemektir. 

Bayram, hak katından en büyük hediyedir. O hediye de, ahde vefa, sadakat, hakka teslimiyet, paylaşma/ veya üleşme, irfan kültürü vardır. Öyle bir kültür ki, toplum/ veya cemiyet içerisinde kini, nefreti tamamen silip atar. Bir bakıma toplumu bir olma şuuru etrafında tekrar reset eder. 

Bayram, insanımız gönülden el sıkışır. Bayramın o uhrevi havasında, ‘şeytan köşeye sıkışır’ Öyle ki, rahmani hisler/ duygular, fikirler, düşünceler ön plandadır. 

Hac Suresi 37. Ayette şöyle buyrulur; “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Fakat O’na sizin takvanız (Allah’a karşı gelmekten sakınmanız) ulaşır. Böylece onları sizin hizmetinize verdi ki, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı büyük tanıyasınız. İyilik edenleri müjdele.” 

Şunu ifade etmek isterim. Çocukluk yıllarımıza/ gençlik yıllarımıza doğru yolculuk yapıyorum. Çocukluğumuzda, “Bayram sabahları en tatlı rüyamızdı!” İçtenlikle ifade etmeliyim, ‘hala o rüyalara uyanmak isterim’ O kutsi saflarda, ‘bir çocuk olmak isterim!’

Bayram, ‘sulhun/ barışın/ huzurun/ sevincin öznesidir’ Bayram Sabahı, ‘sevgi, merhamet, şefkat şelalelerinin gönül gözelerinden çağladığını hissedersiniz’

Dün olduğu gibi günümüzde de, “Baba, anne, kardeşler, torunlar!” bir arada, en güzel elbiselerini giymişler. Aile atmosferi içerisinde, ‘sevgi, saygı, güven dolu bakışlar’ uhrevi bir havayı sizlerle birlikte soluklarsınız. ‘eller öpülür, güzel sözlerle/ hediyelerle gönüller tatlanır’ Bütün canlar, bir sofra etrafında kenetlenerek toplanır. Nesillerin asırlarca devam eden toyu gibidir. ‘sofra, sohbet, gül ikramı gibidir’ Aile içerisinde, cemiyet içerisinde ikramlar, ‘bir hoş sedaya dönüşür’ 

Nezih sohbetlerle bizlerin yetişmesinde emektar rahmetli Babamız, “Hacı Hayri’den gazel okur…” Rahmetli anamız, ‘manilerle hayata dokunurlardı’

Bayram günlerimiz, ‘biraz daha tebessüm’ bizlerin hissesine sevgi nimetinin düşmesi ne evlâ bir şey… 

Her ailede, ‘soylu bir merasim’ üzerimize bayram rahmetiyle inşallah, ‘huzura çıkan yoldayız’

Kurban Bayramını, Hac edası ile birlikte tefekkür ederim. Mutlaka her aileden/ akraba içerisinden, ‘Hac edasını ifa eden yakınlarınız vardır’ O uhrevi anı şöyle tasvir edebilirim;

Yüzler döner Mevla’ya; 

Baş açık, yalın ayak!

Dünya döner Mahşere; 

Bir sel akar Kâbe’ye...

Kalp döner âleme; 

Kandil kandil nur yağar! 

Seda döner, Tevhide; 

“Allahümme Lebbeyk...” der...

Âdem döner, Arafat’a; 

Arafat ’da, Cennet kokusu!

Sema döner, duaya; Dua, Resul muştusu!

Dua döner, huşuya; 

Muhammed (as) Sancağında...

Eller döner, Huda'ya; 

Sahabe duruşunda! 

Saflar döner, ihramda; 

Kıyamda bütün yüzler

Renkler döner; Nur Yüze… 

Nuru düşer, Işığa! ...

Fani, döner, Ebede; 

Ebed de, Ayne’l yakin…”

Hac İbadeti için Kâbe’ye, yerkürenin dört bir yanından, uzak ve yakın mesafelerden, sıcak ve soğuk iklimlerinden, insanların akın ettiklerini düşünürüm. Renkler ayrı, diller ayrı; bir şey var ki, ‘kalpler bir…’ İman ve İslam Atlası Üzerinde; şu kâinatta, birlik şuurunu kökleştirmeliyiz.

O şuurla, Allah Resul’ünün ‘veda hutbesini…’ defalarca okumalıyız. Sadece okumakla kalmayıp, o deruni havayı hayatımızda teneffüs etmeliyiz. Allah Resul’ü, ‘Veda Hutbesinde’ buyuruyorlar;

"Ey müminler! "Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler Allah'ın kitabı Kur an-ı Kerim ve Peygamberinin sünnetidir.”

“Bizler bidat bilmeyen saf ve temiz Müslümanlarız!” şuuru etrafında birleşmeliyiz. 

Hac ibadetinin ve Kurban Bayramının bizlere en önemli kazanımları etrafında biraz düşünelim?

İslâm âleminin, dünyanın doğusundan, batısından, kuzeyinden, güneyinden velhasıl 

Her tarafından akarak, Kâbe’ye yönelmeleri! Bu yönelişte, bütün Müslümanların tanışıp görüşmeleri gibi ulvi bir gaye vardır. Bütün dertlerin tek dert haline getirilmesi sımsıcak vakarlı duruşun gönüllerde yakılan yangın vardır. İslâm düşmanlarına karşı ortak bir tavrın alınması gibi tarihi bir veraset vardır. İslâm ülkeleri arasında her bakımdan kalıcı işbirliği anlaşmalarının yapılması vardır. ‘varlığı birleyen yüzlerin’ ortak, hoş sedası vardır. O sedayı, 1,5 milyar Müslüman’ın, aynı kalbi, hasbi, hüsnü kabul görebileceğiniz bir yürekle, ‘saf duruşuna’ bağlayabiliriz. 

Hac ibadeti ile birlikte idrak ettiğimiz, ‘kurban’ kavramı üzerinde biraz olsun durmak istiyorum. 

Kurban sözlükte; “bir ülkü uğruna feda edilen (şey) veya kendini feda eden” buradaki fedakârlığın zirvesinde, ‘Hazreti İsmail’in akıllara durgunluk verecek ferasetini ‘fedakârlığını’ Hakka olan teslimiyetini görüyoruz. 

Bu bir, ‘rıza makamıdır’ İnsanlık uğruna, onun geleceği için, teslimiyettir.

Çanakkale’nin boy aynası, tevhit kelamının ruhani boyası, Akif; 

“Hani asker? Hani kalbinde yatan Şahı şehit

Ah o kurbanı zafer nerde bugün? Nerde o iyd.” 

Akif, asrımız insanına seslenirler;

Ey millet, Uyan! Cehline kurban gidiyorsun!

İslam’da batsın diye tutmuş yediyorsun”          

Cehalet, en büyük düşmanımız

Cehaletin tapınağı nerede biliyor musunuz, ?

İnsanın, ‘ben egosunu’ taşıdığı heva ve nefsinde! O nefis, taht için hakir ve kapris olur bazen; dünyanın geçici mal ve arzularına köle olur bazen...’ Böyle bir düşmanı, Haccın manevi havasında, ihramın verdiği edep içerisinde, ‘taşlıyoruz’ değil mi? O anda tek niyazımız, Haktan, ‘sabır dilemek’ oluyor! Hac ibadeti/ veya Kurban ibadeti, ‘hem mali ve hem de bedeni’ bir ibadettir. İslam, ‘her güçlüğe karşı kolaylıkları’ beraberinde getirmiştir. Burada, bir mali kenetlenme söz konusu oluyor; Bir diğer taraftan da, ‘sağlıklı bir hayatın’ sürekli tevazu gösteren bir yüzü! O nurani yüze yöneliyoruz. Dualarımız ve yakarışlarımızla titreyerek, gözyaşları arasında!