MÜMİN VE MÜNAFIK
Kuranı kerimi okuduğumuzda mümin ve münafık terimlerinin sıkça geçtiğini görmekteyiz. Günlük hayatımızda yer etmiş olan bu iki sözcüğün anlam ve özelliklerini açıklayalım. Mümin: Allah ve Resulüne iman eden, inandığını söylem ve eylemiyle hayatla buluşturan insandır. Allaha itaat noktasında taviz vermeyen, bu bağlamda emre bi hakkın ittiba, yasak kıldıklarından bi hakkın içtinap eden kişidir mümin. Sözü özüne, özü, sözüne uygundur. Kuranı kerimde Yüce Allah “ Gerçek müminler ancak o kimseler ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. Ayetleri okunduğu zaman imanlarını artırır. Onlar ki, namazı gereği gibi kılarlar. Ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler. İşte gerçek mümin olanlar onlardır. Onlara Rabları katında dereceler vardır, bağışlanma ve değerli rızık vardır,” buyurmuştur. Enfal, 2,4.
Mümin, Allaha olan bağlılığını, her zaman ve her yerde, davranışlarıyla ortaya koyar. Dünyevi işlerinde de evirip, çevirmeden, eğilip bükülmeden ne gerekiyorsa onu yapmaktan çekinmez. O, bilir ki, insanlar, Allah’ın murakabesi altındadır. Ne yapıyorsa Mevla tarafından görünüyor ve biliniyor. Üç kuruşluk dünya için değer mi, yalan konuşmaya, yapmadığını yapıyormuş görüntüsü vermeye. Mümin hiçbir zaman doğruluk ve dürüstlükten taviz vermez. O bilir ki, Allah, müminin dostudur. Allah, müminlerle beraberdir. Allah Muhsinlerle beraberdir. Allah, muttakilerle beraberdir. Allah’ın emirlerini yerine getiren, Resulüllahın tavsiyelerine göre hayatını şekillendiren müminin evinde ve iş yerinde bereket, huzur ve güven vardır. Bu hal içinde olan müminlerin oluşturduğu toplum, maddeten ve manen güçlü olur. Bu gün yeryüzünde bir takım sıkıntılar varsa, bunun sebebi, kur ani ve peygamberi hayatın zayıflamasından kaynaklanmaktadır. Öze dönüldüğünde eski halini alacaktır inşallah. Gayri Müslimler İslam toplumlarını rahat bırakmıyor. Kendi aralarındaki birlik ve beraberlik, yardımlaşma ve dayanışmayı zedeleyici her türlü oyunu oynamaktalar. Müminlerin bu tablo karşısında daima uyanık olmaları büyük önem arz eder.
Münafık: Allah ve Resulüne inanmış gibi görünüp aslında inanmayan kişidir. Bu durum kuranı kerimde şöyle açıklanmaktadır.” Onlara, “ Müslümanların inandığı gibi inanın “ denilince. Bizler beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız? Derler. İyi bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir, fakat bilmezler. Onlar iman edenlere rastladıkları zaman, ”İnandık” derler. Fakat şeytanlarıyla yalnız kaldıklarında,” biz, sizinle beraberiz, sadece Müslümanlarla alay ediyoruz” derler. Bakara,13,14. İman bakımından münafık olanlar, kâfirlerden daha tehlikelidirler. Kâfir açıktan inançsızlığını, küfrünü ortaya koyar. Ne olduğunu belli eder. Ancak münafık böyle değildir. Küfrünü gizler, Müslümanların arasında yer aldığında onların durumları hakkında elde ettiği bilgileri, arkadaşlarına verir. Her zaman Müslümanların zayıf olduğu anı gözler, fırsat bulduğunda müminlere her türlü zararı vermekten kaçınmaz. Peygamberimizin özellikle Medine’de bulunduğu zaman diliminde, münafıklar, zaman, zaman Müslümanlara zarar verdikleri olmuştur. Günümüz dünyasında da durum aynıdır. Kâfirlerin de, münafıkların da düşmanı Müslümanlardır. Bundan dolayı Müslümanları maddeten ve manen güçlü olmalarını istemezler. Geleceklerinden korkarlar.
Birde amelde münafık vardır. Müslüman olduğu halde, söylem ve eylemleri is lamla bağdaşmayan, konuştuğu zaman yalan konuşan, Söz verdiğinde sözünü yerine getirmeyen, emanete hıyanet eden, kişi münafıktır. Günümüz dünyasında bu durumda olan insanlar yoktur diyemiyoruz. Müslüman olduğu halde yalan konuşabiliyor. Söylediğini eyleme dönüştüremiyor. Söz verip verdiği sözün eri, olamıyor. Her kusurlu halini, kamu fule ederek topluma zarar verebiliyor. Kendisine tevdi edilen emanete riayet etmeye biliyor. Müslümanın, varsa münafıklık alametlerinden kendisini bir an evvel arındırması, kendisi ve toplum için hayırlı bir davranıştır. Münafığın dünyası da ahireti de perişandır. İşlediği haram fiillerden dolayı Allah’ın rızasından uzaklaşır. Ahirette ilahi azaba duçar olur. Dünyada ise içinde bulunduğu toplumun saygısından ve güven duygusundan mahrum kalır. Her geçen gün yalnızlaşır. En sevdiği kişi bile kendisini terk eder. Sonuç hüsrandır. Müslümana yakışan kuran ikliminde buluşarak Allah’ın emirlerini yerine getirip yasak kıldıklarından bi hakkın kaçınarak mümin olarak yaşamaktır. Zira İnsanoğlu bu dünyaya, Yaratana itaat etsin diye getirilmiştir. Her insan bu amaç doğrultusunda yaşamak zorundadır. Sonuçta Allaha dönülecektir.
Tahsin ÖTGÜÇ-Emekli Müftü