“MÜSLÜMAN GÜVENİLİR OLANDIR!”
Bedrettin KELEŞTİMUR
Sahtecilik, hırsızlık, dolandırıcılık, hilekârlık, düzenbazlık, velhasıl ne kadar cılk varsa, memleketin dört bir yanında türedi… ‘başında sahte…’ sonrasını benim de fazla aklım almıyor… Bu kadar fütursuzca kötülükler, bu millete karşı işlenen en büyük zulümdür… Bütün bu arkası ve önü alınamayan sahtekârlıklar, “Müslüman bir ülke de…” oluyor. Müslüman kimdir, “her hâlükârda güvenilir olandır!” Müslüman kimliğinden, ‘kötülük sadır olmaz’ O halde, bunların “Müslümanlıkla bir bağları yok!”
Allah’ın Resul’ü (sav), “Ben, güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim!” buyuruyor. O ahlak, Kur’an ahlakı… İnancımız bizlere ikazlarda bulunuyor, “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” Nerede öyle bir babayiğit/ veya yiğitler…
Adalet Bakanı Tunç ne diyorlar; “Kamu sistemlerine sahte giriş yapanlara göz açtırmayacağız!”
Girmişler efendim… “başında sahte…” yazan diploma mı dersiniz, başka bir şey mi dersiniz!
İsterseniz Akif’i dinleyelim; “Ey Müslümanlar, Milletler; topla, tüfekle, zırhlı ordularla, tayyarelerle yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki bağlar çözülerek herkes kendi başının derdine, kendi havasına, kendi menfaatini temin etmek kaygısına düştüğü zaman yıkılır…”
Akif, bunu ne zaman söylüyorlar? Bir asır öncesinde… Artık kimselere karşı tevazuu gösteremeyiz. Edep, elbette ancak edepliler içindir. Bu millete kastedenlere karşı tavrımız ve de duruşumuz nettir…
Akifle bizler sohbetimizde devam edelim; “Ey Müslüman cemaat! Düşmanlarımızın bugün bizlerden istedikleri, ne filan vilayet, ne filan sancaktır; doğrudan doğruya başımızdır, boynumuzdur, devletimizdir.” Daha hala uyanmayacak mıyız? “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler mi diyeceğiz!”
“E-imza skandalında…” mahremiyete saldırı vardır. Düpedüz alenen hırsızlık/ veya gasp vardır.
Akif öyle bir söz eder ki, “Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma sakın. Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın. Doğacaktır sana vaat ettiği günler Hakk’ın. Kim bilir, belki yarın belki yarından da yakın”
Kanuni, sütkardeşi büyük âlim Yahya Efendiye sorar, “Bu ülke yıkılır mı?” Aman Allah’ım! 16.ncı asır, Müslüman Türk’ün, “Avrupa’yı bütünüyle kuşattığı asır!”
Yahya Efendi’nin cevabı şöyledir; “Sultanım! Bu devlette zulüm yayılsa, haksızlık şayi olsa, işitenler de neme lazım deyip uzaklaşsa, sonra koyunları kurtlar değil çobanları yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, gizlese, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıksa da bunu da taşlardan başkası işitmese. İşte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayişe itaat hissi gider, halkta hürmet duygusu yok olur. Çöküş ve izmihlal da böylece mukadder hale gelir”
Bütün bunla, yaklaşık beş asır önce söylenen doğrular…
Yunus Emre’nin, “TÖVBE ŞİİRİ!” bizlere dünya gemisinde her devirde iyiler ve kötülerin bir arada yaşadıklarını anlatır.
“Müslümanlar, zamane yatlı oldu./ Helâl yenmez, haram kıymetli oldu.
Okuyan Kur’an’a kulak tutulmaz,/ Şeytanlar semirdi, kuvvetli oldu.
Haram ile hamir tuttu cihanı,
Fesad işler eden hürmetli oldu.
Kime kim Tanrı’dan haber verirsen,
Kakır başın salar huccetli oldu.
Şagirt üstâd ile arbede kılar,
Oğul ata ile izzetli oldu.
Fakirler miskinlikten çekti elin,
Gönüller yıkıban heybetli oldu.
Peygamber yerine geçen hocalar,
Bu halkın başına zahmetli oldu.
Tutulmaz oldu Peygamber hadisi,
Halâyık cümle Hak’tan utlu oldu
Yunus, gel âşık isen tövbe et,
Nasûh’a tövbe ucu kutlu oldu