Bedrettin KELEŞTEMUR


NE HUKUK, NE ADALET…

FİKİR BAHÇESİ


NE HUKUK, NE ADALET…

Bedrettin KELEŞTİMUR

İlber Ortaylı ne diyorlar, “Netanyahu gibi cahil bir Amerikalı velet ki buna İsrailli denemez, İran’ı bombalamaya başladı. İlk hedeflerinden biri de Tebriz. Şah İsmail’in şiirlerini okuyan, Fuzuli’nin Farsçasını ve Türkçesini birlikte terennüm eden, söyledikleri yalnızca Bakü’de, İstanbul’da değil; Balkanlarda ve Asya’da da çınlayan insanlara yapılan vandallığı sükûnetle karşılayamayız. Tebriz; İran’ın kuzeybatısında; Eynalı ve Sehend dağları arasında, Kuruçay ve Acıçay’ın birleşmesiyle oluşan bir nehir yatağı üzerinde. İklimi kuru; yazları sıcak, kışları hayli soğuk geçer. Safeviler devrinde, daha önce de Akkoyunlular ve İlhanlı Moğolları döneminde, koskoca İran’ın başkentiydi. İran ismini Selçuklular koydu ve İranlılık da onların bu ülkeye getirdiği umumi kimlik ve bilinçtir. Tebriz de çarşıda, pazarda, evde her zaman Türkçe konuşulurdu…”

Gerçekten ciğerlerimiz yanıyor… “Ateş düştüğü yeri yakarmış!” çok doğru söylenmiş bir sözdür efendim. Ateşin dünden bugüne düştüğü yerler; “Kâh Kerkük, Musul olmuştur, kâh Halep olmuştur, kâh Tebriz olmuştur!” Herbiri tarihimizin köklü şehirleri… Hiçbirinden bihaber olamayız. 

Halep’te gözyaşımı, Kerkük’te gönlümü bıraktım. Fırat Vadisinde hüznümü, Harput’ta; “Tebriz gülünü kokladım!” dua mı bıraktım…

Sorarlar, ‘yükünde ne var’ Ey yolcu? Her zaman çul ve çaput mu taşırsın! Nefsin tuzaklarında mı yaşarsın? Fenadan Bekâya her insan yolcu, Bil ki, ‘ahiri yükünde taşırsın’ Gururla yükselir mi göğe başlar? “Cehennem ateşi, insan ve taşlar…” 

ABD tarafından, “Üç nükleer tesise hava saldırısı…” düzenlendi. ABD Başkanı Donald Trump, saldırı sonrası yaptığı açıklamada; “Fordo artık yok!” 

Bir Devlet Başkanı düşününüz, “kendi kongresini hiçe sayıyor!” Dahası, “Birleşmiş Milletleri hiçe sayıyor!” Yerküresinde en güçlü benim, bunu ancak benim ordum yapabilir… Ve sonrasında da, “Netanyahu ’ya teşekkür etmek, onu tebrik etmek!” 

21.asra taşınan mantık şu, “karada, havada, denizde güçlü olacaksınız!” Tek caydırıcı güç, ‘güçlü olmak’ Hak, hukuk, adalet her biri günümüz güç dünyasında teferruat… Her biri Müslüman Ortadoğu ülkelerinin durumuna şöyle bir bakınız? Elleri ve kolları bağlı… Ellerindeki en büyük silahı, ‘petrol silahını bile kullanamıyor!’ 

14 Mayıs 1948’de, BM paylaşım planı uyarınca David Ben- Gurion tarafından İsrail Devleti’nin kuruluşu ilan edilir. Kuruluşunun üzerinden daha bir asır geçmemiş 77 yıllık İsrail Devleti ne yapacaktır? Sürekli genişleme ve yayılma politikasını İslâm Ülkeleri aleyhine kendi stratejileri haline getireceklerdir. 

1948 Arap- İsrail Savaşı, 1956 Süveyş Krizi, 1967 Altı Gün Savaşı, 1973 Yom Kippur Savaşı ve günümüzde, “Gazze Soykırımı…” İsrail, o soykırımla da kalmadı, ‘çevresinde bulunan ülkeleri saldırmaya başladı…’ Ve nihai hedefinde, “13 Haziran 2025 tarihinde İsrail’in başlattığı İran-İsrail Savaşı…” ABD Başkanı Trump’ın İran’daki üç nükleer tesise yönelik hava saldırısıyla bu savaşın seyrinin korkulu bir gelişmeye doğru gidişatını gözler önüne getirmiştir… 

Gözlerimizi, İslam İşbirliği Teşkilatına çevirelim… Teşkilata üye 57 ülke bulunuyor. Bu 57 ülkenin 2015 yılı itibariyle toplam nüfusu, 1 milyar 726 milyon… Dünya nüfusunun bir bakıma, 4’tw 1’ini oluşturuyor. 

Bu 57 ülkenin toplam GSMH, 6 trilyon dolar… 

İslâm İşbirliği Teşkilatı, 25 Eylül 1969 tarihinde kuruluyor. Kuruluşunun üzerinden, 56 yıl geçmiş bulunuyor. 56 yıl içerisinde İslâm Ülkeleri kendi içerisinde, “Savunma İşbirliğini…” niye oluşturmadı? 

Âl-i İmrân Suresi 103.ncü ayette şöyle buyrulur; “Hep birlikte Allah’ın ipine (İslâm’a) sımsıkı yapışın; parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın; Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz. Yine siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklar ki doğru yolu bulasınız.” Bir araya gelememenin sancılarını yaşıyoruz. Bir ve beraber olmak, sadece sözde değil, ‘eylemde de kendisini göstermelidir’ 

“Dost” şiirimizde şöyle diyoruz;

“Dost, dosta selâm eder, rahmet diler

Omuz verir, deryada dalga olur

Şefkatiyle yanar, gözyaşı siler

Dost, dostun vicdanında bilge olur

Dost, dosta kelâm eder, sohbet olur

Sohbeti gönüllerde şefkat olur

Şefkati, feryatlara ziynet olur

Dost, dostun vicdanında bilge olur” 

Derdini paylaşmayan gamsızlar! Çiğner, mazlum gamını vatansızlar! Namerde el verme, gönül bağlama; Bağımızı koparır imansızlar… Yazımızın bir yerinde “Bombalar” düşerken, ‘ciğerimiz yandı’ dedik

“Bombalar, ateş düşer can üstüne

Keder dağılır, feryadı ten üstüne

Soğuk rüzgârlar eser, an üstüne

Zalim dudaklarda kan lekesi,

Silinmez vebali, derya dökesi

Şafak söker, gözyaşına uyanır”

Ortadoğu’nun huzur ve güveni, sağlıklı geleceği için mutlaka, “Sulha, Barışa, İstikrara ihtiyacımız var!” 

Bu dönemde, ‘barışı zorlayacağız…’ Fırat Havzası bu milletin can damarı… Maveraünnehir hakeza… Tarihimizde bir medeniyet havzası olan İran Coğrafyası da öyle… Ateşle oynamak, insanlığın geleceğini karartmaktır. Ki, buna da kimsenin hakkı yoktur.