ZORLUKLARA RAĞMEN YAYLADA DOĞAL PEYNİR VE TEREYAĞI ÜRETİMİ SÜRÜYOR
Muş'un yüksek rakımlı yaylalarında, zor doğa koşullarına rağmen besiciler, koyun sütünden tamamen doğal yöntemlerle peynir ve tereyağı üretimini sürdürüyor. Yaz boyunca çadırlarda kalan aileler, bu geleneksel üretimle hem geçimlerini sağlıyor hem de kültürlerini yaşatıyor.
Muş'un yüksek rakımlı yaylalarında, zorlu doğa koşullarına rağmen küçükbaş hayvancılıkla geçimlerini sağlayan besiciler, doğanın sunduğu imkanlarla tamamen doğal yöntemlerle süt ürünleri üretiyor.
Her yıl Mayıs ayında Şenyayla, Zoveser, Arıköy, Yücetepe gibi yüksek rakımlı yaylalara çıkan aileler, yaz boyunca çadırlarda kalarak hem hayvanlarıyla ilgileniyor hem de koyunlarının sütünden yoğurt, peynir ve tereyağı yapıyor.
Zorlu yolculuk ve yayla hayatı
Yaylacılık geleneğini sürdüren besiciler için mayıs ayı, hem zorlu bir yolculuğun hem de yoğun bir çalışma döneminin başlangıcı oluyor. Yüksek rakımlı yaylalara ulaşmak için uzun ve engebeli yolları aşan aileler, çadırlarını kurup uzun bir yaz sezonu boyunca burada konaklıyorlar. Bu süreçte hayvanların otlatılması, sağılması ve süt ürünlerine dönüştürülmesi günlük rutinin vazgeçilmez parçaları arasında yer alıyor.
6 kilometrelik sağım yolu
Besicilerden Cebrail Bozkurt, yaz aylarında Ilıca Yaylası'nda kaldıklarını, kışın ise Diyarbakır gibi daha sıcak bölgelere göç ettiklerini söyledi. Bozkurt, "Sabahın erken saatlerinde hayvanlarımızı otlatmaya çıkarıyoruz. Gün içinde öğle ve akşam olmak üzere koyunları iki kez sağarız. Kadınlarımız at ve eşeklerle yaklaşık 6 kilometre yol kat ederek süt sağmaya gidiyorlar. Sütü getirdikten sonra doğal yöntemlerle peynir, tereyağı ve yoğurt yaparak kışlık ihtiyacımızı karşılıyoruz" dedi.
Doğal üretimin önemi ve gelir kaynağı
Küçükbaş hayvancılığın aileleri için hayati bir geçim kaynağı olduğunu dile getiren Bozkurt şöyle konuştu, "Bizim tek gelirimiz, hayvancılıktan elde ettiğimiz ürünleri satarak geçimimizi sağlamak. Bu nedenle süt ürünlerimizi doğal yöntemlerle üretmek hem kalitemizi koruyor hem de ekonomik anlamda sürdürülebilir olmamıza yardımcı oluyor."
Yaylacılığın kendine özgü sorunları olduğunun altını çizen Bozkurt, "Yünlerimizi kestikten sonra satmakta güçlük çekiyoruz. Yeni çıkan sünger yataklar nedeniyle yünlerimiz alıcı bulmuyor ve yaylada çürümeye terk ediliyor. Devletimizin bu konuda destek vermesi bizim için büyük bir moral kaynağı olur" şeklinde konuştu.
Doğal yaşamın zorlukları
Yayladaki yaşamın, beraberinde birçok zorluk getirdiğini dile getiren Bozkurt, son dönemlerde su kaynaklarının kuruduğunu ve bunun hayvanların bakımını zorlaştırdığını vurgulayarak şunları kaydetti, "Bu yıl havalar oldukça kurak geçti. Birçok dere kurumaya yüz tuttu. Hayvanlarımız için su bulmakta zorlanıyoruz. Bu nedenle normalden biraz daha erken köye dönmeye başladık."
Kadınların emek dolu hayatı
Yayla yaşamında kadınların emekleri büyük. 10 çocuk annesi Leyla Bozkurt, yıllardır süren bu yaşam tarzını şöyle anlattı, "Çocuklarımın hepsi yaylada doğdu. Yazları burada kalıyoruz, kışın sıcak bölgelere gidiyoruz. Peynir, tereyağı ve yoğurdu tamamen kendi imkanlarımızla hazırlıyoruz. Hayvancılık çok zor ama başka gelirimiz olmadığı için bu mesleği yapmak zorundayız."
50 yıldır yaylacılık yapıyor
Feryaz Ayten ise yaklaşık 50 yıldır yaylacılık yaptığını belirterek, "Yaylaya ilkbahar geldiğinde çıkıyoruz. Sabah ilk ışıklarla uyanıp hayvanları otlatmaya çıkarıyoruz, günde iki kez süt sağmaya gidiyoruz. Sütü kaynatıp yoğurt, peynir ve tereyağı yapıyoruz. Ürünlerimiz tamamen doğal ve sağlıklı. Gün boyunca hayvanlarla ilgileniyoruz, bir yandan da ev işlerini aksatmıyoruz. Geçimimizi böyle sağlıyoruz" diye konuştu.
Yayla hayatının zorluklarına rağmen burayı çok sevdiklerini de söyleyen Feryaz Ayten, "Zaman buldukça biraya gelip sohbet ediyoruz, çaylarımızı içiyoruz, çadırları geziyoruz. Dağları çok seviyoruz çünkü burası bizim ata yadigârımız. Babalarımız, dedelerimiz burada yaşadı. Yaylaya olan sevgimiz bitmez" ifadelerini kullandı.