Bedrettin KELEŞTEMUR

Tarih: 27.05.2024 20:33

MUSİKİMİZİN MAKAMLARINDA ELÂZIĞ KİMLİĞİ

Facebook Twitter Linked-in

MUSİKİMİZİN MAKAMLARINDA ELÂZIĞ KİMLİĞİ

Bedrettin KELEŞTİMUR

1937 Yılının 17 Kasım tarihi… Elâzığ Halkevi’nin önemli bir konuğu vardır, “Gazi Mustafa Kemal Atatürk…” Atatürk, o gece geç saatlere kadar, Harput Musikisini büyük bir huzur içerisinde dinleyeceklerdir. Hafız Osman Öge, Kore’nin oğlu Mehmet Akar’ın okuduğu eserlerden sonra Gazi yerinde kalkarak okuyucuların masasına gidecekler. 

Atatürk okuyuculara sorularını yöneltirler; “Bunlar (özellikle Nevruz) öz Türk makamları, kimdir bunları besteleyenler?” sorusuna karşılık, “Bilmiyoruz Paşam, biz bunları babalarımızdan, dedelerimizden öğrendik” yanıtını verirler. Horasan erlerinin ruhunu şad edecek biçimde söylenen divanın Atatürk’ü çok etkilediği görülüyor!

Musikimizin yaşayan ustası Mehmet Özbek’in sözleri etkileyicidir, “Harput musikisi bir ibadet musikisidir. Harput’lu, kendi musikisini icra ederken ya da dinlerken Tanrı huzurundadır, vecd halindedir sanki. Şu dörtlüğü düşünerek okuyalım; Gülde seni/ Kokladım gülde seni/ Gözlerin menevşedir/ Yanağın gül deseni” 

1085 tarihi, Harput’un fetih tarihidir. O fetihle birlikte, Harput, Türk-İslâm Dünyasının, “tarihi buluşturan bir vuslat şehri olacaktır!” Artuklular Dönemiyle birlikte, Harput’ta saraylar, konaklar, hanlar, medreseler yapılacaktır… Asrın, “ilim ve sanat muhitine dönüşen münevver insanları buluşturan kültür merkezi haline gelecektir!” Harput dokuz asrı bulan fetih tarihimizde, Kafkaslara da yakın, Basra’ya da yakın, İstanbul ve Balkanlara ’da yakın bir ilim ve sanat muhiti olarak da sürekli anılacaktır. Fuzuli’nin eserlerinin, Nedim’in eserlerinin Harput’ta icrası bu tarihi zenginliğin önemli bir ibresidir.

Harput’tan, Fırat boylarına doğru akan bir, “Hoyrat esintisi…” vardır. O esinti kâh “kürsübaşı’nda” kâh “sıra gecesi’nde” kâh Kerkük’te, “çayhane bucağı’nda” asırlarca türkülerimiz söylenir. O nağmelerde “birleştirici, kaynaştırıcı ve uzlaştırıcı bir ritim” vardır. O ritmin havasında, Azerbaycan’a, Özbekistan’a, Kazakistan’a kadar uzanan, ‘gönül dilimizin hoş sedası…’ yankılanır.

Diyarbakır’dan Celal Güzelses ’den, Elâzığ’dan Enver- Paşa Demirbağ Kardeşlerden de, Şanlıurfa’dan Mehmet Özbek’ten de; “O hoş seda yankılanır!” Bu seda, milli hassasiyetimizin “hoş sedası” olarak kabul gören ve ‘asırlardan süzülerek gelen musikimizdir’ 

Öyle ki, okullarımızdan kışlaya, köy meydanlarından cami avlusuna kadar, ‘bizim musikimiz’ vardır.

Beste, Semai, Şarkı da bize ait; sâla, tekbir, münacaat’ta bize aittir. 

Naat, İlahi, Nefes’te bizim; türkü, maya, hoyrat, uzun havada bize aittir.

Sınır boylarında, serhat türküleri ne kadar içtense, kışlalarımızdan yükselen, ‘mehter müziği’ o derece bizleri kendisine cezbeder.

Buradan çağrımız olacak; “Sefiyuddin, Abdulkadir Maragi, İbn-i Sina, Farabi…” isimlerden yola çıkarak; musiki dünyamıza daha yakından aşina olalım.

Yahya Kemal, bizleri ve musiki dünyamızı o kadar güzel tarif ediyorlar ki,

“Çok insan anlayamaz eski musikimizden

Ve ondan anlamayan bir şey anlamaz bizden”

“Bizim musikimiz, her makamda bir ayrı hoyrattır/ Her makamda dertli gönlümüze hayrattır

Bizim musikimiz, Hz. Davut’tan almış ilhamı,/ Yetmiş bin âlemle paylaşır gamını, sevincini…”

Dilaver Cebeci, “Harput’ta bir Gün” isimli şiirinde;

“Müstezatlar, Hoyratlar sızlatırken geceyi,

Geldi Harput ahengi kuşattı Sivrice’yi

Bu ahenk göç eyleyen bir kuşun ahengidir

Hasretten gönül dağlı Gakkoş’un ahengidir

Gakkoş coşkun bir âşık, yani sevgiden serhoş”

Nezaketle asalet birleşip olmuş Gakkoş”

Bu şiirin derinliğinde, tarihi bir coşkuyu hissedersiniz.

Yahya Kemal,

“Musikimizle bir taraftan dîn

Bir taraftan bütün hayât akmış;

Her taraftan Boğaz, o şehrâyîn.

Mâvi Tunca’yla gür Fırat akmış.

Nice seslerle, gök ve yerlerimiz,

Hüznümüz, şevkimiz, zaferlerimiz, 

Bize benzer o kâinat akmış.”

Harput’ta müthiş bir musiki iklimine şahit olabiliyoruz. Bir milletin irfan kültürüne nesilden nesile taşıyan muhteşem bir iklimle donatılmış…

Bütün bu değerlerden yola çıkarsak şunu söyleyebiliriz, “musiki, insan unsuru, iklim ve coğrafyayla içiçedir” Bizim Musikimiz, fevkalade güzellikler ile birlikte; “Mensubiyet şuurunu…” tefekkür dünyası ile birlikte taşımaktadır. Harput, dolayısıyla Elazığ insanını bu yörede sıkça okunan makamlarla, Kendisiyle tıpatıp örtüşen bir tarifi ortaya çıkarabiliriz.

Elazığ’da, en fazla okunan makamlar; Rast Makamı, insana sefa verir… Hicaz Makamı, İnsana tevazu verir… Hüseyni Makamı, İnsana sulh verir… Saba Makamı, İnsana şecaat verir… Uşşak Makamı, İnsana neşe verir…

Elazığ insanın; “yapısında, fıtratında, yaşadığı iklimde, toprağında…” neler var?

Elâzığ insanı; “rahat, sakin, cesur, tevazu sahibi…” Ve en dikkate şayanı, “iç ve dış dünyasında sulhu arzulayan bir kimliğe sahiptir” İşte, Elazığ’da en fazla okunan “makamlar” Ve o makamlarla birebir örtüşen, “Elazığ insanının münevver şehir kimliği…”

 

Bizleri günün beş vaktinde, “vahdete…” Yani, birliğe, dirliğe, felaha, salaha, barışa çağıran;

O ulvi belagatin “ezanın…” Harput’ta asırlarca okunduğu makamlar; 

Sabah Ezanını, Saba Makamıyla… Öğle Ezanını, Rast Makamıyla… İkindi Ezanını, Hicaz Makamıyla… Akşam Ezanını, Segâh Makamıyla… Yatsı Ezanını, Uşşak, Bayati Makamıyla…

Huşu içerisinde, Ezanı Muhammedi içinize sindirerek dinlemek…

Harput’ta, doğan bir bebeye, “Saba Makamında” kulağına, “Ezan-ı Muhammed-i” okunur.

O seda, gönüllerin “dünya semasına” en latif çağrısıyla uyanışıdır.

Ninniler, İlahiler, Hoyratlar; “sesle gelen…” narin ve zarif bir sohbet, Harput iklimini kuşatır…

Bizdeki musiki öyle yüklü bir sanat eseri ki, onun birikimiyle; kendi dünyamıza, kendi iklimine, kendi geçmişine yönelebiliyorsun! Musikinin temel alt-yapı mimarları, bu millettir…

Safiyüddin’den tutun da Farabi’ye kadar, bu sanatın iç dünyasını ‘ses ve söz sanatıyla birlikte’, günümüze kazandıran büyük dehalardır. Harput Musikisi, ecdadımızdan bizlere devamlı gelişerek gelen çok güçlü referanslara sahip bir mirastır. O tarihi mirasla, kendi kimliğimiz, kendi benliğimiz ve şu arza bıraktığımız bir hoş seda bırakmışlar. 

O seda, toprak gibi, su gibi, hava gibi, ateş gibi, bir ritim vermiş aşığa, tellere dokundukça parmaklar, 

Kanun dile gelmiş, Tambur söz üstüne söz almış, Keman, fasıl fasıl inlemiş!

“Ben şehîd-i bâdeyem dostlar demim yâd eyleyin

Türbemi mey-hâne enkâzıyla bünyâd eyleyin”

Harput’un, Musiki dünyamızda apayrı bir yeri vardır. Günümüzde de, edebi eserlerle musikimizin giderek zenginleştiğini görmek ayrı bir mutluluktur. Paşa Demirbağ, “Harput’ta icra edilen makamlar, halkın benimsediği makamlardır” der.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —